Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle demiştir:
Ebu Süfyân ve Kureyşli müşrikler, Rasulullah'ın Hudeybiye antlaşmasının ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Heraclius'un yanına geldiler. O zaman Heraclius ile bürokratları İliya (Beytu'l-Makdis/Kudüs)'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Heraclius bunları meclisine çağırmış. Ardından mütercim getirilmesini emretmiş. Sonra da şöyle demiş: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?'
Ebu Sufyân 'Benim, soyca en yakınları benim' Bunun üzerine Heraclius: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.'
Heraclius sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında bu adam hakkında (bazı şeyler) soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.'
Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, O'nun hakkında yalan ithamlarla ileri geri konuşacaktım. Heraclius'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?'
Ebu Sufyân:'O'nun içimizde soyu pek büyüktür'
Heraclius: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Yoktu.'
Heraclius: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.'
Heraclius: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?'
Ebu Sufyân:'Artıyor.'
Heraclius: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?'
Ebu Sufyân: 'Yok.'
Heraclius: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?'
Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.'
Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu su-i zannımı konuşmama sokuşturabildim.'
Heraclius: 'O'nunla hiç savaştınız mı?'
Ebu Sufyân:'Evet.'
Heraclius: 'Savaş nasıl sonuçlandı?'
Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.'
Heraclius: 'Size ne emrediyor?'
Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor."
Bunun üzerine Heraclius çevirmene dedi ki: 'Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum; O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!
Ondan sonra Heraclius, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Heraclius'a verdi; Heraclius mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı:
"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Heraclius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)."
Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Heraclius diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.'
Heraclius'ın İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Heraclius'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Heraclius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Heraclius'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Heraclius o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Araştırdılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Heraclius: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Heraclius, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Heraclius, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp:
'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitab etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Heraclius, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Heraclius hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir.
[Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.]
Açıklama: Beni Asfar, Sarı Oğulları anlamında, Arapların Romalılara verdikleri bir addır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11286, B000007
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ قَالَ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَا سُفْيَانَ بْنَ حَرْبٍ أَخْبَرَهُ أَنَّ هِرَقْلَ أَرْسَلَ إِلَيْهِ فِى رَكْبٍ مِنْ قُرَيْشٍ - وَكَانُوا تُجَّارًا بِالشَّأْمِ - فِى الْمُدَّةِ الَّتِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَادَّ فِيهَا أَبَا سُفْيَانَ وَكُفَّارَ قُرَيْشٍ ، فَأَتَوْهُ وَهُمْ بِإِيلِيَاءَ فَدَعَاهُمْ فِى مَجْلِسِهِ ، وَحَوْلَهُ عُظَمَاءُ الرُّومِ ثُمَّ دَعَاهُمْ وَدَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ أَيُّكُمْ أَقْرَبُ نَسَبًا بِهَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَقُلْتُ أَنَا أَقْرَبُهُمْ نَسَبًا . فَقَالَ أَدْنُوهُ مِنِّى ، وَقَرِّبُوا أَصْحَابَهُ ، فَاجْعَلُوهُمْ عِنْدَ ظَهْرِهِ . ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ قُلْ لَهُمْ إِنِّى سَائِلٌ هَذَا عَنْ هَذَا الرَّجُلِ ، فَإِنْ كَذَبَنِى فَكَذِّبُوهُ . فَوَاللَّهِ لَوْلاَ الْحَيَاءُ مِنْ أَنْ يَأْثِرُوا عَلَىَّ كَذِبًا لَكَذَبْتُ عَنْهُ ، ثُمَّ كَانَ أَوَّلَ مَا سَأَلَنِى عَنْهُ أَنْ قَالَ كَيْفَ نَسَبُهُ فِيكُمْ قُلْتُ هُوَ فِينَا ذُو نَسَبٍ . قَالَ فَهَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ مِنْكُمْ أَحَدٌ قَطُّ قَبْلَهُ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَأَشْرَافُ النَّاسِ يَتَّبِعُونَهُ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ فَقُلْتُ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ . قَالَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ قُلْتُ بَلْ يَزِيدُونَ . قَالَ فَهَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ سَخْطَةً لِدِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ قُلْتُ لاَ ، وَنَحْنُ مِنْهُ فِى مُدَّةٍ لاَ نَدْرِى مَا هُوَ فَاعِلٌ فِيهَا . قَالَ وَلَمْ تُمْكِنِّى كَلِمَةٌ أُدْخِلُ فِيهَا شَيْئًا غَيْرُ هَذِهِ الْكَلِمَةِ . قَالَ فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ قُلْتُ نَعَمْ . قَالَ فَكَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إِيَّاهُ قُلْتُ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَالٌ ، يَنَالُ مِنَّا وَنَنَالُ مِنْهُ . قَالَ مَاذَا يَأْمُرُكُمْ قُلْتُ يَقُولُ اعْبُدُوا اللَّهَ وَحْدَهُ ، وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ، وَاتْرُكُوا مَا يَقُولُ آبَاؤُكُمْ ، وَيَأْمُرُنَا بِالصَّلاَةِ وَالصِّدْقِ وَالْعَفَافِ وَالصِّلَةِ . فَقَالَ لِلتَّرْجُمَانِ قُلْ لَهُ سَأَلْتُكَ عَنْ نَسَبِهِ ، فَذَكَرْتَ أَنَّهُ فِيكُمْ ذُو نَسَبٍ ، فَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ فِى نَسَبِ قَوْمِهَا ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَالَ أَحَدٌ مِنْكُمْ هَذَا الْقَوْلَ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، فَقُلْتُ لَوْ كَانَ أَحَدٌ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ قَبْلَهُ لَقُلْتُ رَجُلٌ يَأْتَسِى بِقَوْلٍ قِيلَ قَبْلَهُ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، قُلْتُ فَلَوْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ قُلْتُ رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ أَبِيهِ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، فَقَدْ أَعْرِفُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَذَرَ الْكَذِبَ عَلَى النَّاسِ وَيَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ ، وَسَأَلْتُكَ أَشْرَافُ النَّاسِ اتَّبَعُوهُ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ فَذَكَرْتَ أَنَّ ضُعَفَاءَهُمُ اتَّبَعُوهُ ، وَهُمْ أَتْبَاعُ الرُّسُلِ ، وَسَأَلْتُكَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ فَذَكَرْتَ أَنَّهُمْ يَزِيدُونَ ، وَكَذَلِكَ أَمْرُ الإِيمَانِ حَتَّى يَتِمَّ ، وَسَأَلْتُكَ أَيَرْتَدُّ أَحَدٌ سَخْطَةً لِدِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ حِينَ تُخَالِطُ بَشَاشَتُهُ الْقُلُوبَ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ لاَ تَغْدِرُ ، وَسَأَلْتُكَ بِمَا يَأْمُرُكُمْ ، فَذَكَرْتَ أَنَّهُ يَأْمُرُكُمْ "أَنْ تَعْبُدُوا اللَّهَ ، وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ، وَيَنْهَاكُمْ عَنْ عِبَادَةِ الأَوْثَانِ" ، وَيَأْمُرُكُمْ "بِالصَّلاَةِ وَالصِّدْقِ وَالْعَفَافِ" . فَإِنْ كَانَ مَا تَقُولُ حَقًّا فَسَيَمْلِكُ مَوْضِعَ قَدَمَىَّ هَاتَيْنِ ، وَقَدْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنَّهُ خَارِجٌ ، لَمْ أَكُنْ أَظُنُّ أَنَّهُ مِنْكُمْ ، فَلَوْ أَنِّى أَعْلَمُ أَنِّى أَخْلُصُ إِلَيْهِ لَتَجَشَّمْتُ لِقَاءَهُ ، وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمِهِ . ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الَّذِى بَعَثَ بِهِ دِحْيَةُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى ، فَدَفَعَهُ إِلَى هِرَقْلَ فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ "بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ . مِنْ مُحَمَّدٍ عَبْدِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ . سَلاَمٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى ، أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلاَمِ ، أَسْلِمْ تَسْلَمْ ، يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ ، فَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الأَرِيسِيِّينَ وَ ( يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لاَ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ )" قَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَلَمَّا قَالَ مَا قَالَ ، وَفَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ كَثُرَ عِنْدَهُ الصَّخَبُ ، وَارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ وَأُخْرِجْنَا ، فَقُلْتُ لأَصْحَابِى حِينَ أُخْرِجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِى كَبْشَةَ ، إِنَّهُ يَخَافُهُ مَلِكُ بَنِى الأَصْفَرِ . فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَىَّ الإِسْلاَمَ . وَكَانَ ابْنُ النَّاظُورِ صَاحِبُ إِيلِيَاءَ وَهِرَقْلَ سُقُفًّا عَلَى نَصَارَى الشَّأْمِ ، يُحَدِّثُ أَنَّ هِرَقْلَ حِينَ قَدِمَ إِيلِيَاءَ أَصْبَحَ يَوْمًا خَبِيثَ النَّفْسِ ، فَقَالَ بَعْضُ بَطَارِقَتِهِ قَدِ اسْتَنْكَرْنَا هَيْئَتَكَ . قَالَ ابْنُ النَّاظُورِ وَكَانَ هِرَقْلُ حَزَّاءً يَنْظُرُ فِى النُّجُومِ ، فَقَالَ لَهُمْ حِينَ سَأَلُوهُ إِنِّى رَأَيْتُ اللَّيْلَةَ حِينَ نَظَرْتُ فِى النُّجُومِ مَلِكَ الْخِتَانِ قَدْ ظَهَرَ ، فَمَنْ يَخْتَتِنُ مِنْ هَذِهِ الأُمَّةِ قَالُوا لَيْسَ يَخْتَتِنُ إِلاَّ الْيَهُودُ فَلاَ يُهِمَّنَّكَ شَأْنُهُمْ وَاكْتُبْ إِلَى مَدَايِنِ مُلْكِكَ ، فَيَقْتُلُوا مَنْ فِيهِمْ مِنَ الْيَهُودِ . فَبَيْنَمَا هُمْ عَلَى أَمْرِهِمْ أُتِىَ هِرَقْلُ بِرَجُلٍ أَرْسَلَ بِهِ مَلِكُ غَسَّانَ ، يُخْبِرُ عَنْ خَبَرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمَّا اسْتَخْبَرَهُ هِرَقْلُ قَالَ اذْهَبُوا فَانْظُرُوا أَمُخْتَتِنٌ هُوَ أَمْ لاَ . فَنَظَرُوا إِلَيْهِ ، فَحَدَّثُوهُ أَنَّهُ مُخْتَتِنٌ ، وَسَأَلَهُ عَنِ الْعَرَبِ فَقَالَ هُمْ يَخْتَتِنُونَ . فَقَالَ هِرَقْلُ هَذَا مَلِكُ هَذِهِ الأُمَّةِ قَدْ ظَهَرَ . ثُمَّ كَتَبَ هِرَقْلُ إِلَى صَاحِبٍ لَهُ بِرُومِيَةَ ، وَكَانَ نَظِيرَهُ فِى الْعِلْمِ ، وَسَارَ هِرَقْلُ إِلَى حِمْصَ ، فَلَمْ يَرِمْ حِمْصَ حَتَّى أَتَاهُ كِتَابٌ مِنْ صَاحِبِهِ يُوَافِقُ رَأْىَ هِرَقْلَ عَلَى خُرُوجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَأَنَّهُ نَبِىٌّ ، فَأَذِنَ هِرَقْلُ لِعُظَمَاءِ الرُّومِ فِى دَسْكَرَةٍ لَهُ بِحِمْصَ ثُمَّ أَمَرَ بِأَبْوَابِهَا فَغُلِّقَتْ ، ثُمَّ اطَّلَعَ فَقَالَ يَا مَعْشَرَ الرُّومِ ، هَلْ لَكُمْ فِى الْفَلاَحِ وَالرُّشْدِ وَأَنْ يَثْبُتَ مُلْكُكُمْ فَتُبَايِعُوا هَذَا النَّبِىَّ ، فَحَاصُوا حَيْصَةَ حُمُرِ الْوَحْشِ إِلَى الأَبْوَابِ ، فَوَجَدُوهَا قَدْ غُلِّقَتْ ، فَلَمَّا رَأَى هِرَقْلُ نَفْرَتَهُمْ ، وَأَيِسَ مِنَ الإِيمَانِ قَالَ رُدُّوهُمْ عَلَىَّ . وَقَالَ إِنِّى قُلْتُ مَقَالَتِى آنِفًا أَخْتَبِرُ بِهَا شِدَّتَكُمْ عَلَى دِينِكُمْ ، فَقَدْ رَأَيْتُ . فَسَجَدُوا لَهُ وَرَضُوا عَنْهُ ، فَكَانَ ذَلِكَ آخِرَ شَأْنِ هِرَقْلَ . رَوَاهُ صَالِحُ بْنُ كَيْسَانَ وَيُونُسُ وَمَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle demiştir:
Ebu Süfyân ve Kureyşli müşrikler, Rasulullah'ın Hudeybiye antlaşmasının ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Heraclius'un yanına geldiler. O zaman Heraclius ile bürokratları İliya (Beytu'l-Makdis/Kudüs)'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Heraclius bunları meclisine çağırmış. Ardından mütercim getirilmesini emretmiş. Sonra da şöyle demiş: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?'
Ebu Sufyân 'Benim, soyca en yakınları benim' Bunun üzerine Heraclius: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.'
Heraclius sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında bu adam hakkında (bazı şeyler) soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.'
Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, O'nun hakkında yalan ithamlarla ileri geri konuşacaktım. Heraclius'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?'
Ebu Sufyân:'O'nun içimizde soyu pek büyüktür'
Heraclius: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Yoktu.'
Heraclius: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.'
Heraclius: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?'
Ebu Sufyân:'Artıyor.'
Heraclius: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?'
Ebu Sufyân: 'Yok.'
Heraclius: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?'
Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.'
Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu su-i zannımı konuşmama sokuşturabildim.'
Heraclius: 'O'nunla hiç savaştınız mı?'
Ebu Sufyân:'Evet.'
Heraclius: 'Savaş nasıl sonuçlandı?'
Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.'
Heraclius: 'Size ne emrediyor?'
Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor."
Bunun üzerine Heraclius çevirmene dedi ki: 'Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum; O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!
Ondan sonra Heraclius, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Heraclius'a verdi; Heraclius mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı:
"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Heraclius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)."
Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Heraclius diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.'
Heraclius'ın İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Heraclius'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Heraclius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Heraclius'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Heraclius o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Araştırdılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Heraclius: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Heraclius, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Heraclius, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp:
'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitab etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Heraclius, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Heraclius hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir.
[Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.]
Açıklama:
Beni Asfar, Sarı Oğulları anlamında, Arapların Romalılara verdikleri bir addır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/193
Senetler:
1. Ebu Süfyan b. Harb el-Kuraşi (Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenaf)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
6. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Peygamberler, Hz.Peygamber son seygamber
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
حَدَّثَنِى أَبُو بَكْرِ بْنُ نَافِعٍ الْعَبْدِىُّ حَدَّثَنَا بَهْزٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ قَالَ حَدَّثَنِى عِتْبَانُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّهُ عَمِىَ فَأَرْسَلَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ تَعَالَ فَخُطَّ لِى مَسْجِدًا. فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَاءَ قَوْمُهُ وَنُعِتَ رَجُلٌ مِنْهُمْ يُقَالُ لَهُ مَالِكُ بْنُ الدُّخْشُمِ. ثُمَّ ذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ سُلَيْمَانَ بْنِ الْمُغِيرَةِ
Bana Ebu Bekir b. Nafi' el-Abdî, ona Hammad, ona Behz, ona Sabit, ona Enes şöyle rivayet etmiştir:
İtban b. Malik gözlerini kaybetmiş ve Rasulullah'a (sav) haber göndererek evine gelmesini, evde uygun bir yeri namazgâh olarak belirlemesini istemişti. Rasulullah (sav) geldi, başka insanlar da gelmişti. Orada Malik b. Duhşum denilen bir adam hakkında ileri geri konuşuldu. Sonra Ravi hadisi, Süleyman b. Muğîra'nın rivayeti gibi nakletti.
Açıklama: Hadisin tamamı için M000149 numaralı hadise bakınız.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
653, M000150
Hadis:
حَدَّثَنِى أَبُو بَكْرِ بْنُ نَافِعٍ الْعَبْدِىُّ حَدَّثَنَا بَهْزٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ قَالَ حَدَّثَنِى عِتْبَانُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّهُ عَمِىَ فَأَرْسَلَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ تَعَالَ فَخُطَّ لِى مَسْجِدًا. فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَاءَ قَوْمُهُ وَنُعِتَ رَجُلٌ مِنْهُمْ يُقَالُ لَهُ مَالِكُ بْنُ الدُّخْشُمِ. ثُمَّ ذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِ سُلَيْمَانَ بْنِ الْمُغِيرَةِ
Tercemesi:
Bana Ebu Bekir b. Nafi' el-Abdî, ona Hammad, ona Behz, ona Sabit, ona Enes şöyle rivayet etmiştir:
İtban b. Malik gözlerini kaybetmiş ve Rasulullah'a (sav) haber göndererek evine gelmesini, evde uygun bir yeri namazgâh olarak belirlemesini istemişti. Rasulullah (sav) geldi, başka insanlar da gelmişti. Orada Malik b. Duhşum denilen bir adam hakkında ileri geri konuşuldu. Sonra Ravi hadisi, Süleyman b. Muğîra'nın rivayeti gibi nakletti.
Açıklama:
Hadisin tamamı için M000149 numaralı hadise bakınız.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 150, /45
Senetler:
1. İtban b. Malik el-Ensârî (İtban b. Malik b. Amr b. Aclân)
2. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
3. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
4. Ebu Seleme Hammad b. Seleme el-Basrî (Hammad b. Seleme b. Dînar)
5. Ebu Esved Behz b. Esed el-Ammî (Behz b. Esed)
6. Muhammed b. Nafi' el-Kaysi (Muhammed b. Ahmed b. Nafi')
Konular:
Hadis Rivayeti
İman
KTB, İMAN
Münafık, Nifak / Münafık
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Süleyman b. Mugîra, ona Sabit, ona Enes b. Malik, ona Mahmud b. Rabî, ona İtbân b. Malik şöyle nakletmiştir:
Medine'ye gelmiştim. Kısa bir süre sonra İtban'a rastladım. Bana senden bir hadis ulaştı dedim. İtban şöyle dedi: Gözüm rahatsızlanmıştı. Rasulullah'a (sav) haber gönderip “arzu ederim ki evime gelip burada namaz kılsanız da ben de evimi namazgah edineyim” dedim. Hz. Peygamber (sav) ashabından bazıları ile birlikte evime geldi, içeri girip namaz kıldı. Bu sırada Ashabı (münafıkların yaptıkları kötülükleri) aralarında konuşuyor, bunun sorumluluğunun büyük bir kısmını Malik b. Duhşum'a yüklüyor ve arzu ediyorlardı ki Allah Rasulü beddua etsin de onun başına bir şey gelip helak olsun. Rasululullah (sav) namazını tamamladı ve "bu adam Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim onun elçisi olduğuma şehadet etmiyor mu?" diye sordu. “içinden inanmadan bunu söylüyor” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim onun elçisi olduğuma şahitlik eden kimse cehenneme girmez ve onu tatmaz" buyurdu.
Enes der ki: Bu hadis hoşuma gitti ve oğluma onu yaz dedim. O da bu hadisi yazdı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
650, M000149
Hadis:
حَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ فَرُّوخَ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ - يَعْنِى ابْنَ الْمُغِيرَةِ - قَالَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ حَدَّثَنِى مَحْمُودُ بْنُ الرَّبِيعِ عَنْ عِتْبَانَ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَدِمْتُ الْمَدِينَةَ فَلَقِيتُ عِتْبَانَ فَقُلْتُ حَدِيثٌ بَلَغَنِى عَنْكَ قَالَ أَصَابَنِى فِى بَصَرِى بَعْضُ الشَّىْءِ فَبَعَثْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنِّى أُحِبُّ أَنْ تَأْتِيَنِى فَتُصَلِّىَ فِى مَنْزِلِى فَأَتَّخِذَهُ مُصَلًّى - قَالَ - فَأَتَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَمَنْ شَاءَ اللَّهُ مِنْ أَصْحَابِهِ فَدَخَلَ وَهُوَ يُصَلِّى فِى مَنْزِلِى وَأَصْحَابُهُ يَتَحَدَّثُونَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ أَسْنَدُوا عُظْمَ ذَلِكَ وَكِبْرَهُ إِلَى مَالِكِ بْنِ دُخْشُمٍ قَالُوا وَدُّوا أَنَّهُ دَعَا عَلَيْهِ فَهَلَكَ وَوَدُّوا أَنَّهُ أَصَابَهُ شَرٌّ. فَقَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الصَّلاَةَ وَقَالَ "أَلَيْسَ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ." قَالُوا إِنَّهُ يَقُولُ ذَلِكَ وَمَا هُوَ فِى قَلْبِهِ. قَالَ "لاَ يَشْهَدُ أَحَدٌ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ فَيَدْخُلَ النَّارَ أَوْ تَطْعَمَهُ." قَالَ أَنَسٌ فَأَعْجَبَنِى هَذَا الْحَدِيثُ فَقُلْتُ لاِبْنِى اكْتُبْهُ فَكَتَبَهُ.
Tercemesi:
Bize Şeyban b. Ferruh, ona Süleyman b. Mugîra, ona Sabit, ona Enes b. Malik, ona Mahmud b. Rabî, ona İtbân b. Malik şöyle nakletmiştir:
Medine'ye gelmiştim. Kısa bir süre sonra İtban'a rastladım. Bana senden bir hadis ulaştı dedim. İtban şöyle dedi: Gözüm rahatsızlanmıştı. Rasulullah'a (sav) haber gönderip “arzu ederim ki evime gelip burada namaz kılsanız da ben de evimi namazgah edineyim” dedim. Hz. Peygamber (sav) ashabından bazıları ile birlikte evime geldi, içeri girip namaz kıldı. Bu sırada Ashabı (münafıkların yaptıkları kötülükleri) aralarında konuşuyor, bunun sorumluluğunun büyük bir kısmını Malik b. Duhşum'a yüklüyor ve arzu ediyorlardı ki Allah Rasulü beddua etsin de onun başına bir şey gelip helak olsun. Rasululullah (sav) namazını tamamladı ve "bu adam Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim onun elçisi olduğuma şehadet etmiyor mu?" diye sordu. “içinden inanmadan bunu söylüyor” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim onun elçisi olduğuma şahitlik eden kimse cehenneme girmez ve onu tatmaz" buyurdu.
Enes der ki: Bu hadis hoşuma gitti ve oğluma onu yaz dedim. O da bu hadisi yazdı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 149, /44
Senetler:
1. İtban b. Malik el-Ensârî (İtban b. Malik b. Amr b. Aclân)
2. Mahmud b. Rabi' el-Hazreci (Mahmud b. Rabi' b. Süraka b. Amr b. Zeyd b. Abde b. Amira)
3. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
4. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
5. Ebu Said Süleyman b. Muğîra el-Kaysî (Süleyman b. Muğîra)
6. Şeyban b. Ebu Şeybe el-Habati (Şeyban b. Ferruh)
Konular:
Hadis Rivayeti
İman
KTB, İMAN
Mülkiyet, Azad etme, malik olmadığı bir köleyi
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ وَأَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"ائْذَنُوا لِلنِّسَاءِ إِلَى الْمَسَاجِدِ بِاللَّيْلِ."
فَقَالَ ابْنٌ لَهُ وَاللَّهِ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ فَيَتَّخِذْنَهُ دَغَلاً وَاللَّهِ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ. قَالَ فَسَبَّهُ وَغَضِبَ وَقَالَ أَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "ائْذَنُوا لَهُنَّ." وَتَقُولُ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ.
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Cerir ve Ebu Muaviye, onlara el-A'meş, ona Mücahid, ona da İbn Ömer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kadınlara geceleyin mescitlere (gitmeleri hususunda) izin verin."
İbn Ömer'in oğlu vallahi, onlara izin vermeyiz. Onlar bunu fesat (ve aldatma vesilesi) edinirler. Vallahi, onlara izin vermeyiz dedi. İbn Ömer ise oğluna (üç kere) lanet edip öfkelendi ve şöyle dedi: Rasulullah (sav), "onlara izin verin" buyurdu diyorum, sen ise onlara izin vermeyiz diyorsun.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
5639, D000568
Hadis:
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ وَأَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم:
"ائْذَنُوا لِلنِّسَاءِ إِلَى الْمَسَاجِدِ بِاللَّيْلِ."
فَقَالَ ابْنٌ لَهُ وَاللَّهِ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ فَيَتَّخِذْنَهُ دَغَلاً وَاللَّهِ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ. قَالَ فَسَبَّهُ وَغَضِبَ وَقَالَ أَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "ائْذَنُوا لَهُنَّ." وَتَقُولُ لاَ نَأْذَنُ لَهُنَّ.
Tercemesi:
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Cerir ve Ebu Muaviye, onlara el-A'meş, ona Mücahid, ona da İbn Ömer, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Kadınlara geceleyin mescitlere (gitmeleri hususunda) izin verin."
İbn Ömer'in oğlu vallahi, onlara izin vermeyiz. Onlar bunu fesat (ve aldatma vesilesi) edinirler. Vallahi, onlara izin vermeyiz dedi. İbn Ömer ise oğluna (üç kere) lanet edip öfkelendi ve şöyle dedi: Rasulullah (sav), "onlara izin verin" buyurdu diyorum, sen ise onlara izin vermeyiz diyorsun.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Salât 53, /139
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Haccac Mücahid b. Cebr el-Kuraşî (Mücahid b. Cebr)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
5. Ebu Hasan Osman b. Ebu Şeybe el-Absî (Osman b. Muhammed b. İbrahim)
Konular:
Kadın, mescitte namaz kılması
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Sahâbe, sahabilerin sünnete uyma hassasiyetleri
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ أَبِى الطَّيِّبِ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُجَالِدٍ حَدَّثَنَا بَيَانُ بْنُ بِشْرٍ عَنْ وَبَرَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ هَمَّامٍ قَالَ سَمِعْتُ عَمَّارًا يَقُولُ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَا مَعَهُ إِلاَّ خَمْسَةُ أَعْبُدٍ وَامْرَأَتَانِ وَأَبُو بَكْرٍ .
Bana Ahmed b. Ebu Tayyib, ona İsmail b. Mücâlid, ona Beyân b. Bişr, ona Vebere b. Abdurrahman, ona Hemmâm, ona da Ammâr şöyle demiştir:
Ben Rasulullah'ı (sav), yanında (Müslüman olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebu Bekir'den başka kimse yokken gördüm.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34548, B003660
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ أَبِى الطَّيِّبِ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُجَالِدٍ حَدَّثَنَا بَيَانُ بْنُ بِشْرٍ عَنْ وَبَرَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ هَمَّامٍ قَالَ سَمِعْتُ عَمَّارًا يَقُولُ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَا مَعَهُ إِلاَّ خَمْسَةُ أَعْبُدٍ وَامْرَأَتَانِ وَأَبُو بَكْرٍ .
Tercemesi:
Bana Ahmed b. Ebu Tayyib, ona İsmail b. Mücâlid, ona Beyân b. Bişr, ona Vebere b. Abdurrahman, ona Hemmâm, ona da Ammâr şöyle demiştir:
Ben Rasulullah'ı (sav), yanında (Müslüman olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebu Bekir'den başka kimse yokken gördüm.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 5, 1/933
Senetler:
0. Ebu Süleyman Ahmed b. Ebu Tayyib el-Bağdâdî (Ahmed b. Süleyman)
1. Ebu Yakzân Ammar b. Yasir el-Ansî (Ammar b. Yasir b. Amir b. Malik b. Kinane)
2. Hemmam b. Haris en-Nehai (Hemmam b. Haris b. Kays b. Amr b. Harise)
3. Vebere b. Abdurrahman el-Müsli (Vebere b. Abdurrahman)
4. Ebu Bişr Beyan b. Bişr el-Ahmesi (Beyan b. Bişr)
5. İsmail b. Mücalid el-Hemdani (İsmail b. Mücalid b. Said b. Umeyr b. Bistam)
Konular:
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Bana Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona İsmail, ona Kays, ona da Saîd b. Zeyd şöyle demiştir:
Vallahi, kız kardeşi ile birlikte Müslüman olduğumuz için, ben, Ömer'in, beni esir gibi bağlayarak eziyet ettiğini gördüm. Sizin Osman'a yaptığınız (kötülükten) dolayı da, Uhud Dağı parça parça olsa hakkıdır, yadırganmaz.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34996, B003867
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا يَحْيَى حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ حَدَّثَنَا قَيْسٌ قَالَ سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ زَيْدٍ يَقُولُ لِلْقَوْمِ لَوْ رَأَيْتُنِى مُوثِقِى عُمَرُ عَلَى الإِسْلاَمِ أَنَا وَأُخْتُهُ وَمَا أَسْلَمَ ، وَلَوْ أَنَّ أُحُدًا انْقَضَّ لِمَا صَنَعْتُمْ ، بِعُثْمَانَ لَكَانَ مَحْقُوقًا أَنْ يَنْقَضَّ .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona İsmail, ona Kays, ona da Saîd b. Zeyd şöyle demiştir:
Vallahi, kız kardeşi ile birlikte Müslüman olduğumuz için, ben, Ömer'in, beni esir gibi bağlayarak eziyet ettiğini gördüm. Sizin Osman'a yaptığınız (kötülükten) dolayı da, Uhud Dağı parça parça olsa hakkıdır, yadırganmaz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 35, 2/21
Senetler:
1. Said b. Zeyd el-Kuraşî (Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Sahabe, çektikleri sıkıntılar
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Yönetim, Sahabe, halifeler/hilafet meselesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4251, M002435
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ الْحُلْوَانِىُّ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ صَالِحٍ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ سَمِعْتُ مُحَمَّدَ بْنَ سَعْدٍ يُحَدِّثُ بِهَذَا الْحَدِيثِ - يَعْنِى حَدِيثَ الزُّهْرِىِّ الَّذِى ذَكَرْنَا - فَقَالَ فِى حَدِيثِهِ فَضَرَبَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِيَدِهِ بَيْنَ عُنُقِى وَكَتِفِى ثُمَّ قَالَ
"أَقِتَالاً أَىْ سَعْدُ إِنِّى لأُعْطِى الرَّجُلَ."
Tercemesi:
Bize Hasen b. Ali el-Hulyanî, ona Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası, ona Salih, ona da İsmail b. Muhammed b. Sa'd naklen şöyle rivayet etti. Ben, Muhammed b. Sa'd'ı bu hadisi -yani Zührî'nin yukarıda zikrettiğimiz hadîsini- rivayet ederken dinledim; o şunu da söyledi: Bunun üzerine Rasulullah (sav) (mübarek) eli ile benim ensemle omuzum arasına vurdu. Sonra; "dövüşmek mi istiyorsun Ey Sa'd? Ben, adama veriyorum işte!" buyurdular.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2435, /408
Senetler:
()
Konular:
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Teşvik Edilenler, paylaşma azık ve diğer şeyleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4255, M002437
Hadis:
حَدَّثَنَا حَسَنٌ الْحُلْوَانِىُّ وَعَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ قَالاَ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ - وَهُوَ ابْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سَعْدٍ - حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ صَالِحٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ حَدَّثَنِى أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّهُ قَالَ لَمَّا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مَا أَفَاءَ مِنْ أَمْوَالِ هَوَازِنَ. وَاقْتَصَّ الْحَدِيثَ بِمِثْلِهِ غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ قَالَ أَنَسٌ
"فَلَمْ نَصْبِرْ. وَقَالَ فَأَمَّا أُنَاسٌ حَدِيثَةٌ أَسْنَانُهُمْ."
Tercemesi:
Bize Hasan Hulvânî ve Abd b. Humeyd, ona Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası, ona Salih, ona da İbn Şihab şöyle rivayet etti: Bana, Enes b. Malik rivayet etti. (Dedi ki): Allah, Rasulüne Hevâzin kabilesinin mallarından bol bol ganimet verdiği vakit. Ravi hadisi yukardaki gibi anlatmış yalnız burada şöyle demiş:
"Enes; biz sabretmedik dedi. Bir de amma yaşları genç birtakım insanlar dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2437, /408
Senetler:
()
Konular:
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Teşvik Edilenler, paylaşma azık ve diğer şeyleri
VEFAKARLIK
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَمْرٍو قَالَ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - يَقُولُ حَدَّثَنَا أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيَقُولُونَ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ . ثُمَّ يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيُقَالُ هَلْ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ أَصْحَابَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ ، ثُمَّ يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيُقَالُ هَلْ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ مَنْ صَاحَبَ أَصْحَابَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ ".
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34537, B003649
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَمْرٍو قَالَ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - يَقُولُ حَدَّثَنَا أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيَقُولُونَ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ . ثُمَّ يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيُقَالُ هَلْ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ أَصْحَابَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ ، ثُمَّ يَأْتِى عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ فَيَغْزُو فِئَامٌ مِنَ النَّاسِ ، فَيُقَالُ هَلْ فِيكُمْ مَنْ صَاحَبَ مَنْ صَاحَبَ أَصْحَابَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ نَعَمْ . فَيُفْتَحُ لَهُمْ ".
Tercemesi:
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Amr, ona Câbir, ona Ebu Said el-Hudrî (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Bir zaman gelir de insanlardan bir grup gaza ederler. 'İçinizde Nebî (sav) ile sohbeti bulunan (arkadaşlık eden) var mı?' denilir de 'Evet' cevabı verilir. (Böylece onun vesilesiyle) onlara fetih nasip olur. Sonra bir zaman daha gelir de 'Nebî'nin (sav) ashabına sohbeti olan var mı?' denilir. 'Evet' denilir. Onlara da fetih nasip olur. Ardından bir zaman daha gelir. 'İçinizde Nebî'nin ashabının ashabıyla sohbeti (arkadaşlığı) olan var mı?' denilir de 'Evet' diye cevap verilir. Onlara da fetih nasip olur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 1, 1/931
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
3. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Hasan Ali b. el-Medînî (Ali b. Abdullah b. Cafer b. Necîh)
Konular:
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34789, B003728
Hadis:
حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ إِسْمَاعِيلَ عَنْ قَيْسٍ قَالَ سَمِعْتُ سَعْدًا - رضى الله عنه - يَقُولُ إِنِّى لأَوَّلُ الْعَرَبِ رَمَى بِسَهْمٍ فِى سَبِيلِ اللَّهِ ، وَكُنَّا نَغْزُو مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَمَا لَنَا طَعَامٌ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ ، حَتَّى إِنَّ أَحَدَنَا لَيَضَعُ كَمَا يَضَعُ الْبَعِيرُ أَوِ الشَّاةُ ، مَا لَهُ خِلْطٌ ، ثُمَّ أَصْبَحَتْ بَنُو أَسَدٍ تُعَزِّرُنِى عَلَى الإِسْلاَمِ ، لَقَدْ خِبْتُ إِذًا وَضَلَّ عَمَلِى . وَكَانُوا وَشَوْا بِهِ إِلَى عُمَرَ ، قَالُوا لاَ يُحْسِنُ يُصَلِّى .
Tercemesi:
Bize Amr b. Avn, ona Halid b. Abdullah, ona İsmail, ona Kays, ona Sad şöyle demiştir: Muhakkak ki ben Allah yolunda ok atan ilk Arabım. Bizim ağaç yaprağından başka yiyecek hiç bir şeyimiz yokken biz Hz. Peygamber (sav) ile birlikte gaza ederdik. Öyle ki, koyun ya da deve dışkısı gibi kuru olduğundan dolayı birbirine karışmayan dışkı çıkarırdık. Sonra Esedoğlulları İslam (namaz) konusunda beni ayıplar oldular.
Öyleyse (onların iddia ettiği gibi namazı güzel kıldırmıyorsam) benim bunca amelim boşa gitti.
(Ravi dedi ki) Esedoğulları onu namazı güzel kılmıyor diyerek halife Ömer'e ihbar etmişlerdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 15, 1/947
Senetler:
1. Ebu İshak Sa'd b. Ebu Vakkâs ez-Zührî (Malik b. Vüheyb b. Abdümenaf b. Zühre b. Kilab b. Mürre)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Halid b. Abdullah et-Tahhan (Halid b. Abdullah b. Abdurrahman)
5. Ebu Osman Amr b. Avn es-Sülemî (Amr b. Avn b. Evs b. Ca'd)
Konular:
Geçim, sahabilerin geçim sıkıntıları
Sahabe, çektikleri sıkıntılar, yiyecek sıkıntısı
Sahabe, Fazileti
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller