Öneri Formu
Hadis Id, No:
34835, B003774
Hadis:
حَدَّثَنِى عُبَيْدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَمَّا كَانَ فِى مَرَضِهِ ، جَعَلَ يَدُورُ فِى نِسَائِهِ وَيَقُولُ: " أَيْنَ أَنَا غَدًا أَيْنَ أَنَا غَدًا " . حِرْصًا عَلَى بَيْتِ عَائِشَةَ ، قَالَتْ عَائِشَةُ فَلَمَّا كَانَ يَوْمِى سَكَنَ .
Tercemesi:
Bana Ubeydullah b. İsmail, ona Ebû Üsâme, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyr) şöyle söylemiştir: Resulullah (sav) hastalandığında eşlerini dolaşmaya başlar ve "Ben yarın nerede olacağım? Ben yarın nerede olacağım" derdi. Hz. Aişe'nin yanında olmak isterdi. Hz. Aişe, 'benim yanımda iken sakinleşirdi' demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 30, 1/954
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
5. Abdullah b. İsmail el-Hebari (Ubeyd b. İsmail)
Konular:
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Bize Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Seni, iki kere rüyamda gördüm. Bir de baktım ki bir adam seni, ipekten bir bez parçasına sarılmış bir halde taşıyor ve bana 'bu senin eşindir' diyor. Örtüyü açtığımda bir de baktım ki o sensin. O sırada ben 'eğer bu, bana Allah tarafından gösterilmişse Allah onu gerçekleştirir' diyorum."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
13797, B005078
Hadis:
حَدَّثَنَا عُبَيْدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أُرِيتُكِ فِى الْمَنَامِ مَرَّتَيْنِ ، إِذَا رَجُلٌ يَحْمِلُكِ فِى سَرَقَةِ حَرِيرٍ فَيَقُولُ هَذِهِ امْرَأَتُكَ ، فَأَكْشِفُهَا فَإِذَا هِىَ أَنْتِ ، فَأَقُولُ إِنْ يَكُنْ هَذَا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ يُمْضِهِ » .
Tercemesi:
Bize Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Seni, iki kere rüyamda gördüm. Bir de baktım ki bir adam seni, ipekten bir bez parçasına sarılmış bir halde taşıyor ve bana 'bu senin eşindir' diyor. Örtüyü açtığımda bir de baktım ki o sensin. O sırada ben 'eğer bu, bana Allah tarafından gösterilmişse Allah onu gerçekleştirir' diyorum."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 9, 2/328
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Üsame Hammâd b. Üsame el-Kuraşî (Hammâd b. Üsame b. Zeyd)
5. Abdullah b. İsmail el-Hebari (Ubeyd b. İsmail)
Konular:
Hz. Peygamber, evlilikle ilgili tavsiyeleri
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir:
Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim.
Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
14581, B005113
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَلاَمٍ حَدَّثَنَا ابْنُ فُضَيْلٍ حَدَّثَنَا هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ قَالَ كَانَتْ خَوْلَةُ بِنْتُ حَكِيمٍ مِنَ اللاَّئِى وَهَبْنَ أَنْفُسَهُنَّ لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ عَائِشَةُ أَمَا تَسْتَحِى الْمَرْأَةُ أَنْ تَهَبَ نَفْسَهَا لِلرَّجُلِ فَلَمَّا نَزَلَتْ ( تُرْجِئُ مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ ) قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَرَى رَبَّكَ إِلاَّ يُسَارِعُ فِى هَوَاكَ. رَوَاهُ أَبُو سَعِيدٍ الْمُؤَدِّبُ وَمُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ وَعَبْدَةُ عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ يَزِيدُ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Selâm, ona İbn Fudayl, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir) şöyle demiştir:
Havle bt. Hakîm, kendisini Peygamber'e (sav) eş olarak teklif eden kadınlardan birisiydi. Âişe “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif etmekten haya etmez mi?” dedi. (Âişe der ki:) Bunun üzerine "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben “Ey Allah'ın Rasulü, görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim.
Bu hadisi, Ebu Saîd el-Müeddib, Muhammed b. Bişr ve Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, o da babası (Urve'den) o da Âişe'den rivayet etmiş ve bir kısmı rivayetinde ziyade yapmıştır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Nikah 29, 2/335
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Fudayl ed-Dabbî (Muhammed b. Fudayl b. Ğazvan b. Cerîr)
5. Muhammed b. Selam el-Bikendî (Muhammed b. Selam b. Ferec)
Konular:
Evlilik, hibe yoluyla
Evlilik, Hz. Peygamber'e veya Hz. Peygamberin nikah teklifi
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması
Nikah,
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkas ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, İftiracıların, Nebi’nin (sav) eşi Âişe’ye (r.anhâ) attıkları iftira ve Allah’ın da onların iftirasından Aişe'yi temize çıkarması ile ilgili hadiseyi rivayet ettiler. Bunların her biri bana hadisin bir kısmını aktardı. Onların anlattıklarının bir bölümü diğer bir bölümünü doğruluyor idi. Bununla birlikte onların kimisi diğerinden daha iyi bellemiş idi. Urve’nin bana Âişe (r.anhâ) ile ilgili anlattığı hadisi şöyledir:
Hz. Peygamber'in (sav) eşi Âişe (r.anhâ) der ki: Rasulullah (sav) sefere çıkmak istediği zaman eşleri arasında kura çekerdi. Kura hangisine çıkarsa Rasulullah da (sav) onu beraberinde götürürdü. Âişe der ki: Çıktığı gazalardan birisinde aramızda kura çekti, kurada ben çıktım. Bunun üzerine örtünme emri geldikten sonraki bir zamanda Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıktım. Ben mahfemde taşınıyor ve onun içinde indiriliyordum. Yola koyulduk. Nihayet Rasulullah (sav) o gazasını bitirince geri dönüp Medine’ye yakın bir yerde konakladık. Gece yola koyulacağımız ilanı yapıldı. Yola koyulacağımız ilan edilince ben de kalkıp yürüdüm ve ihtiyaç gidermek üzere karargâhın dışına çıktım. İşimi bitirip yerime döneceğim zaman Zafâr boncuğundan gerdanlığımın koptuğunu gördüm. Gerdanlığımı aramaya başladım. Onu aradığımdan dolayı geç kaldım. Benim mahfemi kaldırıp indiren kişiler gelerek, mahfemi kaldırıp, yolculuk yaptığım deveme yüklediler. Benim, mahfe içinde olduğumu zannediyorlardı. O sırada kadınlar hafiftiler, et bağlayıp ağırlaşmamışlardı. Çünkü kadınlar az yemek yerlerdi. Bu sebeple mahfemi taşıyanlar onu kaldırdıklarında hafif olduğunu fark etmediler. Ben de henüz yaşı küçük bir kadın idim. Onlar da deveyi kaldırıp yola koyuldular. Ordu, yoluna koyulduktan sonra gerdanlığımı buldum. Konakladıkları yere geldiğimde orada hiç kimse bulamadım. Bundan dolayı bulunduğum yere doğru gittim. Onların benim, mahfemde olmadığımı görüp, beni aramak üzere geri döneceklerini zannettim. Ben olduğum yerde oturuyor iken, gözlerime hakim olamayarak uyudum. Safvan b. Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî- ordunun ardını toplayanlardandı. Gece yol yürümüş ve bulunduğum yerde sabahı etmişti. Uyumakta olan bir insanın karartısını gördüğü için yanıma geldi. Beni görünce tanıdı. (Çünkü) örtünme emri gelmeden önce beni görürdü. O beni görüp tanıyınca "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciun" demesi üzerine uyandım. Derhal cilbabımla yüzümü örttüm, vallahi benimle tek bir kelime dahi konuşmadı. Onun "innâ lillah…" demesi dışında bir tek sözünü dahi duymadım. Sonunda devesini çöktürdü, binmem için devenin ön ayaklarına bastı, ben de deveye bindim. Bindiğim devenin yularını çekerek yürüdü. Sonunda öğle sıcağı zamanındaki konaklamalarından sonra orduya yetiştik.
Ardından helâk olanlar helâk oldu. Bu hadisede iftirayı uydurma işini üstlenen kişi Abdullah b. Ubeyy b. Selûl olmuştu. Medine’ye vardıktan sonra ben bir ay kadar bir süre rahatsızlandım. İnsanlar ise o iftiracıların sözlerini dillerine dolamış gidiyorlardı. Ben olan biten hiçbir şeyin farkına değildim. Bununla birlikte rahatsızlandığım sırada Rasulullah’dan (sav) daha önce gördüğüm iltifat ve yumuşaklığı göremediğim için adeta onu yadırgar olmuştum. Rasulullah (sav) yalnızca yanıma giriyor, selam veriyor sonra da "Hastanız nasıl" dedikten sonra çekip gidiyordu. İşte bu beni şüphelendiriyordu fakat nekahet döneminden sonra dışarı çıkıncaya kadar bir şeyin farkına varmamıştım. Bir seferinde beraberimde Ümmü Mistah olduğu halde Medine’nin dış taraflarında ihtiyaçlarımızı karşıladığımız yere doğru çıktım. Bizler ancak geceden geceye çıkardık. Bu ise evlerimize yakın yerlerde tuvalet edinmemizden önce idi. Bizim o zamanki durumumuz, ihtiyaçlarını gidermek üzere ilk Arapların durumunun aynısı idi. Evlerimize yakın helalar edinmekten rahatsız olurduk. Ümmü Mistah ile birlikte dışarı çıktım. Ümmü Mistah ise Ebu Ruhm b. Abdülmenaf’ın kızı idi, annesi de Sahr b. Âmir’in kızı, Ebu Bekir es-Sıddık’ın teyzesi idi. Oğlu da Mistah b. Usâse idi. İşimizi de bitirdikten sonra Ümmü Mistah ile birlikte evime doğru geri dönerken Ümm Mistah eteğine basarak tökezledi ve “kahrolası Mistah” dedi. Ben ona “ne kötü söz söyledin, Bedir’e katılmış bir adama böyle ağır söz mü söylüyorsun?” dedim. O da “vah kızım, sen onun neler söylediğini duymadın mı?” dedi. (Âişe) der ki: Ben: “ne dedi ki?” dedim. O da bana atılan iftirayı, bu iftirayı dillerine dolayanların söylediklerini haber verdi.
Bu sefer hastalığım arttıkça arttı. Evime geri döndüğümde Rasulullah (sav) selam vermek üzere yanıma girdikten sonra: "Bu hastanız nasıl" buyurdu. Ben “Anne babamın yanına gitmeme izin verir misin?” dedim. Âişe der ki: O zaman ben ailemden işin doğrusunu öğrenmek istemiştim. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) bana izin verince, anne babamın yanına geldim. Anneme “anacağım, bu insanlar dillerine neyi dolamışlar?” dedim. O da “kızcağızım, kendine acı, vallahi, kendisini seven bir kocanın yanında bulunan, birçok kuması olan, güzel bir kadın olacak da onun aleyhine dedikodular çıkartılmayacak kadın pek azdır” dedi. Ben: “Subhanallah! İnsanlar bunu da mı dillerine doladılar” dedim. Sonra o gece sabaha kadar ağlayıp durdum, gözyaşlarım kesilmedi, gözüme uyku girmedi. Sabaha kadar ağlamaya devam ettim.
Vahyin gelmesi bir parça gecikince Rasulullah (sav) eşinden ayrılmak hususunda kendileriyle danışmak üzere Ali b. Ebu Talib ile Usame b. Zeyd’i (r.anhumâ) çağırdı. (Âişe) devamla der ki: Usame b. Zeyd, Rasulullah’a (sav), ailesinin tertemiz ve suçsuz olduğu konusunda ve kendi içinde onlar için beslediği sevgi istikametinde bilgi ve kanaatini paylaşarak “ey Allah’ın Rasulü, o senin eşindir ve biz hayırdan başka hiçbir şey bilmiyoruz” dedi. Ali b. Ebu Talib ise “ey Allah’ın Rasulü, Allah, işi senin için daraltmış değildir, onun dışındaki kadınlar da pek çoktur, bununla birlikte cariyesine sorarsan sana doğruyu söyleyecektir” dedi. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) derhal Berire’yi çağırıp "Ey Berire, sen onun aleyhine, seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?" buyurdu. Berire “Seni hak ile gönderene yemin ederim ki hayır, benim onun aleyhine kusur sayılabilecek gördüğüm tek şey, ailesi için hamur yoğurduğunda yaşça küçük bir kadın olmasından dolayı hamur yoğururken uyuyakalır, evdeki koyun gelir onu yerdi” dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (sav) ayağa kalktı ve o gün Abdullah b. Ubeyy b. Selul ile ilgili söyleyeceklerinin karşılık bulmasını istedi. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) minber üzerinde: "Ey Müslümanlar topluluğu, benim ailem hakkındaki eziyeti, bana kadar ulaşmış bir adama karşı yapacaklarımdan dolayı beni kim destekler? Vallahi ben eşim ile ilgili hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Sözünü ettikleri kişi hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum, benim ailem yanına ancak benimle birlikte içeri girerdi" buyurdu. Bunun üzerine Sa‘d b. Muâz el-Ensârî ayağa kalkarak “ey Allah’ın Rasulü, eğer bu kişi Evslilerden ise ben seni destekler ve onun da boynunu vururum. Şayet Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emir verirsin biz de ne emredersen onu yaparız” dedi. (Âişe) der ki: Bunun üzerine Hazreçlilerin efendisi olan Sa‘d b. Ubâde ayağa kalktı. Esasen bundan önce hep salih bir insan idi. Fakat kavmiyetçilik duygusu onu etkisi altına aldı ve “yalan söyledin, vallahi sen onu öldüremezsin ve onu öldürmeye de gücün yetmez” dedi. Bu sefer Sa‘d’ın amcasının oğlu olan Useyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa‘d b. Ubâde’ye “yalan söyledin, Allah’a and olsun, onu mutlaka öldürürüz, sen münafık birisin ve münafıklar adına tartışıyorsun” dedi. Bunun üzerine Evs ve Hazreçliler birbirleriyle çatışmayı isteyecek kadar galeyana geldi. Bu sırada Rasulullah (sav) ise minber üzerinde ayakta duruyor ve onları teskin etmeye çalışıyordu. Nihayet onlar da sustular, o da sustu.
Âişe der ki: O gün öylece bekleyip durdum. Ne gözyaşlarım diniyor, ne gözüme uyku giriyordu. (Âişe) der ki: Annem, babam yanımda sabahladı. İki gece ve bir gündüz ağlamaya devam ettim, gözüme uyku girmedi, gözyaşım kesilmedi. Hatta annem ve babam ağlamanın artık benim ciğerimi parçalayacağını sandılar. (Âişe) der ki: Annem babam yanımda oturuyor ve ben ağlıyorken Ensar’dan bir kadın yanıma girmek için izin istedi, ben de ona izin verdim, o da oturup benimle ağlamaya başladı. Bizler bu vaziyette iken Rasulullah (sav) yanımıza girdi, selam verdikten sonra oturdu. (Âişe) der ki: Daha önceden o söylenen dedikodular çıktığından beri yanımda oturmamış ve aradan bir ay süre geçmiş benim hakkımda ona herhangi bir vahiy gelmemişti. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) oturunca şehadet kelimesini getirdi, sonra da "şimdi Ey Âişe, senin hakkında bana şunlar, şunlar ulaştı, eğer sen suçsuz isen Allah pek yakında senin suçsuz olduğunu ortaya çıkaracaktır. Şayet bir günah işlemiş isen Allah’tan mağfiret dile ve ona tövbe et. Çünkü kul günahını itiraf ettikten sonra Allah’a tövbe ederse Allah da tövbesini kabul buyurur" dedi. Âişe der ki: Rasulullah (sav) sözlerini bitirince gözyaşlarım dindi. Hatta bir damla aktığını dahi hissetmez oldum. Babama “Rasulullah’ın (sav) söylediklerine cevap ver” dedim. O “vallahi, Rasulullah’a (sav) ne diyeceğimi bilemiyorum, dedi. Anneme: “Rasulullah’a (sav) sen cevap ver” dedim. O da “Rasulullah’a (sav) nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum” dedi. Bunun üzerine “vallahi ben yaşı küçük bir hanımım, Kur’ân-ı Kerim’den ezbere fazla bir şey bilmiyorum. Vallahi ben sizin bu işittiğiniz sözlerin, sonunda içinizde yer ettiğini, onu doğru kabul ettiğinizi biliyorum. Ben sizlere, benim hiçbir günahım yok, Allah da benim günahsız olduğumu çok iyi biliyor desem dahi siz bu hususta benim doğru söylediğime inanmayacaksınız. Eğer bir işi işlemiş olduğumu size itiraf edecek olursam Allah da benim o suçtan uzak olduğumu bilmekle birlikte siz o vakit benim doğru söylediğimi kabul edeceksiniz. Allah’a yemin olsun ki, size ancak Yusuf’un babasının: "Artık bana düşen güzel bir sabırdır, sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak Allah’tır" (Yusuf, 12/18) buyruğundan başka uygun bir örnek bulamıyorum” dedim.
(Âişe devamla) der ki: Sonra yüzümü başka tarafa döndüm ve yanım üzere yatağıma uzandım. (Âişe) der ki: O zaman ben, kendimin gerçekten suçsuz olduğunu ve suçsuz olduğum için Allah’ın beni mutlaka temize çıkaracağını biliyordum. Fakat Allah’ın benim durumum ile ilgili olarak tilavet olunan bir vahiy indireceğini de sanmıyordum. Çünkü ben, kendimi Allah’ın benim ile ilgili tilavet olunacak bir kelam indirmeye değmeyecek kadar küçük görüyordum ama Rasulullah’a (sav) uykusunda Allah’ın beni kendisi ile temize çıkaracağı bir rüya göstereceğini umuyordum. (Âişe devamla) der ki: Vallahi Rasulullah henüz (sav) yerinden kalkmadan, evdekilerden hiçbir kimse de dışarı çıkmadan ona vahiy indi ve kendisini vahiy hali bürüdü. Kış gününde dahi olsa, ona vahiy inerken, indirilen buyrukların ağırlığından ötürü inci taneleri gibi ter dökmeye başlardı. (Âişe devamla) der ki: Üzerinden vahiy hali açıldığında, Rasulullah (sav) gülüyordu. Söylediği ilk söz "ey Âişe, aziz ve celil Allah senin suçsuz ve tertemiz olduğunu bildirdi" oldu. Bunun üzerine annem “haydi kalk, Peygamber'in yanına var, (şükranlarını ilet)” dedi. (Âişe) der ki: Ben “vallahi kalkamam, aziz ve celil Allah’tan başkasına da hamd etmeyeceğim” dedim. Aziz ve celil Allah da "O olmadık iftirada bulunanlar sizden bir topluluktur, siz bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın" (Nur, 24/11) buyruğundan itibaren on ayetin tamamını indirdi.
Allah, bu buyrukları benim suçsuzluğum hakkında indirince, Ebu Bekir es-Sıddık kendisi ile akrabalık bağından ve fakirliğinden ötürü nafaka verdiği Mistah b. Usâse için “vallahi, artık Âişe için söylediği şeylerden sonra ona bir daha asla hiçbir şey infak etmeyeceğim” dedi. Bunun üzerine şanı yüce Allah "Sizden fazilet ve imkân sahipleri yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere infak etmemeye yemin etmesinler, affetsinler ve görmezlikten gelsinler. Allah’ın günahlarınızı bağışlamasını sevmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, bol bol rahmet edicidir" (Nur, 24/22) buyruğunu indirdi. Ebu Bekir de “elbette severim Allah’ım, vallahi beni bağışlamanı severim” diyerek Mistah’a daha önce yaptığı infakı tekrar devam ettirdi ve “vallahi hiçbir zaman ona verdiğim bu infakı da geri çekmeyeceğim” dedi.
(Âişe devamla) der ki: Rasulullah (sav) Cahş kızı Zeyneb’e durumuma dair soru sorardı. Ona "ey Zeyneb, ne biliyorsun ya da ne gördün?" dedi. Zeyneb de “Ey Allah’ın Rasulü, ben kulağımı ve gözümü korurum, hayırdan başka bir şey bilmiyorum” dedi. (Âişe) der ki: Rasulullah’ın (sav) zevceleri arasında benimle boy ölçüşebilecek tek kadın oydu, ama Allah onu dindarlığı ve takvası sayesinde korudu. Kız kardeşi Hamne ise onun lehine savaşa koyulmuştu. Bundan ötürü o da helâk olan iftiracılar arasında helâk oldu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287313, B004750-4
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ يُونُسَ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَسَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ وَعَلْقَمَةُ بْنُ وَقَّاصٍ وَعُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ حَدِيثِ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم حِينَ قَالَ لَهَا أَهْلُ الإِفْكِ مَا قَالُوا ، فَبَرَّأَهَا اللَّهُ مِمَّا قَالُوا وَكُلٌّ حَدَّثَنِى طَائِفَةً مِنَ الْحَدِيثِ ، وَبَعْضُ حَدِيثِهِمْ يُصَدِّقُ بَعْضًا ، وَإِنْ كَانَ بَعْضُهُمْ أَوْعَى لَهُ مِنْ بَعْضٍ الَّذِى حَدَّثَنِى عُرْوَةُ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - أَنَّ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا أَرَادَ أَنْ يَخْرُجَ أَقْرَعَ بَيْنَ أَزْوَاجِهِ ، فَأَيَّتُهُنَّ خَرَجَ سَهْمُهَا خَرَجَ بِهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَهُ ، قَالَتْ عَائِشَةُ فَأَقْرَعَ بَيْنَنَا فِى غَزْوَةٍ غَزَاهَا ، فَخَرَجَ سَهْمِى ، فَخَرَجْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ مَا نَزَلَ الْحِجَابُ ، فَأَنَا أُحْمَلُ فِى هَوْدَجِى وَأُنْزَلُ فِيهِ فَسِرْنَا حَتَّى إِذَا فَرَغَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ غَزْوَتِهِ تِلْكَ وَقَفَلَ ، وَدَنَوْنَا مِنَ الْمَدِينَةِ قَافِلِينَ آذَنَ لَيْلَةً بِالرَّحِيلِ ، فَقُمْتُ حِينَ آذَنُوا بِالرَّحِيلِ ، فَمَشَيْتُ حَتَّى جَاوَزْتُ الْجَيْشَ ، فَلَمَّا قَضَيْتُ شَأْنِى أَقْبَلْتُ إِلَى رَحْلِى ، فَإِذَا عِقْدٌ لِى مِنْ جَزْعِ ظَفَارِ قَدِ انْقَطَعَ فَالْتَمَسْتُ عِقْدِى وَحَبَسَنِى ابْتِغَاؤُهُ وَأَقْبَلَ الرَّهْطُ الَّذِينَ كَانُوا يَرْحَلُونَ لِى ، فَاحْتَمَلُوا هَوْدَجِى ، فَرَحَلُوهُ عَلَى بَعِيرِى الَّذِى كُنْتُ رَكِبْتُ ، وَهُمْ يَحْسِبُونَ أَنِّى فِيهِ ، وَكَانَ النِّسَاءُ إِذْ ذَاكَ خِفَافًا لَمْ يُثْقِلْهُنَّ اللَّحْمُ ، إِنَّمَا تَأْكُلُ الْعُلْقَةَ مِنَ الطَّعَامِ فَلَمْ يَسْتَنْكِرِ الْقَوْمُ خِفَّةَ الْهَوْدَجِ حِينَ رَفَعُوهُ ، وَكُنْتُ جَارِيَةً حَدِيثَةَ السِّنِّ ، فَبَعَثُوا الْجَمَلَ وَسَارُوا ، فَوَجَدْتُ عِقْدِى بَعْدَ مَا اسْتَمَرَّ الْجَيْشُ ، فَجِئْتُ مَنَازِلَهُمْ ، وَلَيْسَ بِهَا دَاعٍ وَلاَ مُجِيبٌ ، فَأَمَمْتُ مَنْزِلِى الَّذِى كُنْتُ بِهِ وَظَنَنْتُ أَنَّهُمْ سَيَفْقِدُونِى فَيَرْجِعُونَ إِلَىَّ فَبَيْنَا أَنَا جَالِسَةٌ فِى مَنْزِلِى غَلَبَتْنِى عَيْنِى فَنِمْتُ ، وَكَانَ صَفْوَانُ بْنُ الْمُعَطَّلِ السُّلَمِىُّ ثُمَّ الذَّكْوَانِىُّ مِنْ وَرَاءِ الْجَيْشِ ، فَأَدْلَجَ فَأَصْبَحَ عِنْدَ مَنْزِلِى ، فَرَأَى سَوَادَ إِنْسَانٍ نَائِمٍ ، فَأَتَانِى فَعَرَفَنِى حِينَ رَآنِى ، وَكَانَ يَرَانِى قَبْلَ الْحِجَابِ ، فَاسْتَيْقَظْتُ بِاسْتِرْجَاعِهِ حِينَ عَرَفَنِى فَخَمَّرْتُ وَجْهِى بِجِلْبَابِى ، وَاللَّهِ مَا كَلَّمَنِى كَلِمَةً وَلاَ سَمِعْتُ مِنْهُ كَلِمَةً غَيْرَ اسْتِرْجَاعِهِ ، حَتَّى أَنَاخَ رَاحِلَتَهُ فَوَطِئَ عَلَى يَدَيْهَا فَرَكِبْتُهَا فَانْطَلَقَ يَقُودُ بِى الرَّاحِلَةَ حَتَّى أَتَيْنَا الْجَيْشَ ، بَعْدَ مَا نَزَلُوا مُوغِرِينَ فِى نَحْرِ الظَّهِيرَةِ ، فَهَلَكَ مَنْ هَلَكَ ، وَكَانَ الَّذِى تَوَلَّى الإِفْكَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ ابْنَ سَلُولَ فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ ، فَاشْتَكَيْتُ حِينَ قَدِمْتُ شَهْرًا ، وَالنَّاسُ يُفِيضُونَ فِى قَوْلِ أَصْحَابِ الإِفْكِ ، لاَ أَشْعُرُ بِشَىْءٍ مِنْ ذَلِكَ ، وَهْوَ يَرِيبُنِى فِى وَجَعِى أَنِّى لاَ أَعْرِفُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اللَّطَفَ الَّذِى كُنْتُ أَرَى مِنْهُ حِينَ أَشْتَكِى ، إِنَّمَا يَدْخُلُ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيُسَلِّمُ ثُمَّ يَقُولُ « كَيْفَ تِيكُمْ » . ثُمَّ يَنْصَرِفُ ، فَذَاكَ الَّذِى يَرِيبُنِى ، وَلاَ أَشْعُرُ حَتَّى خَرَجْتُ بَعْدَ مَا نَقَهْتُ ، فَخَرَجَتْ مَعِى أُمُّ مِسْطَحٍ قِبَلَ الْمَنَاصِعِ ، وَهْوَ مُتَبَرَّزُنَا ، وَكُنَّا لاَ نَخْرُجُ إِلاَّ لَيْلاً إِلَى لَيْلٍ ، وَذَلِكَ قَبْلَ أَنْ نَتَّخِذَ الْكُنُفَ قَرِيبًا مِنْ بُيُوتِنَا ، وَأَمْرُنَا أَمْرُ الْعَرَبِ الأُوَلِ فِى التَّبَرُّزِ قِبَلَ الْغَائِطِ ، فَكُنَّا نَتَأَذَّى بِالْكُنُفِ أَنْ نَتَّخِذَهَا عِنْدَ بُيُوتِنَا فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَأُمُّ مِسْطَحٍ ، وَهْىَ ابْنَةُ أَبِى رُهْمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافٍ ، وَأُمُّهَا بِنْتُ صَخْرِ بْنِ عَامِرٍ خَالَةُ أَبِى بَكْرٍ الصِّدِّيقِ ، وَابْنُهَا مِسْطَحُ بْنُ أُثَاثَةَ ، فَأَقْبَلْتُ أَنَا وَأُمُّ مِسْطَحٍ قِبَلَ بَيْتِى ، قَدْ فَرَغْنَا مِنْ شَأْنِنَا ، فَعَثَرَتْ أُمُّ مِسْطَحٍ فِى مِرْطِهَا فَقَالَتْ تَعِسَ مِسْطَحٌ . فَقُلْتُ لَهَا بِئْسَ مَا قُلْتِ أَتَسُبِّينَ رَجُلاً شَهِدَ بَدْرًا قَالَتْ أَىْ هَنْتَاهُ ، أَوَلَمْ تَسْمَعِى مَا قَالَ قَالَتْ قُلْتُ وَمَا قَالَ فَأَخْبَرَتْنِى بِقَوْلِ أَهْلِ الإِفْكِ فَازْدَدْتُ مَرَضًا عَلَى مَرَضِى ، فَلَمَّا رَجَعْتُ إِلَى بَيْتِى وَدَخَلَ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَعْنِى سَلَّمَ ثُمَّ قَالَ « كَيْفَ تِيكُمْ » . فَقُلْتُ أَتَأْذَنُ لِى أَنْ آتِىَ أَبَوَىَّ قَالَتْ وَأَنَا حِينَئِذٍ أُرِيدُ أَنْ أَسْتَيْقِنَ الْخَبَرَ مِنْ قِبَلِهِمَا ، قَالَتْ فَأَذِنَ لِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجِئْتُ أَبَوَىَّ فَقُلْتُ لأُمِّى يَا أُمَّتَاهْ ، مَا يَتَحَدَّثُ النَّاسُ قَالَتْ يَا بُنَيَّةُ ، هَوِّنِى عَلَيْكَ فَوَاللَّهِ ، لَقَلَّمَا كَانَتِ امْرَأَةٌ قَطُّ وَضِيئَةً عِنْدَ رَجُلٍ يُحِبُّهَا وَلَهَا ضَرَائِرُ إِلاَّ كَثَّرْنَ عَلَيْهَا . قَالَتْ فَقُلْتُ سُبْحَانَ اللَّهِ وَلَقَدْ تَحَدَّثَ النَّاسُ بِهَذَا قَالَتْ فَبَكَيْتُ تِلْكَ اللَّيْلَةَ حَتَّى أَصْبَحْتُ لاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ ، وَلاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ حَتَّى أَصْبَحْتُ أَبْكِى فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلِىَّ بْنَ أَبِى طَالِبٍ ، وَأُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ - رضى الله عنهما - حِينَ اسْتَلْبَثَ الْوَحْىُ ، يَسْتَأْمِرُهُمَا فِى فِرَاقِ أَهْلِهِ ، قَالَتْ فَأَمَّا أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ فَأَشَارَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالَّذِى يَعْلَمُ مِنْ بَرَاءَةِ أَهْلِهِ ، وَبِالَّذِى يَعْلَمُ لَهُمْ فِى نَفْسِهِ مِنَ الْوُدِّ ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، أَهْلَكَ ، وَمَا نَعْلَمُ إِلاَّ خَيْرًا ، وَأَمَّا عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، لَمْ يُضَيِّقِ اللَّهُ عَلَيْكَ وَالنِّسَاءُ سِوَاهَا كَثِيرٌ ، وَإِنْ تَسْأَلِ الْجَارِيَةَ تَصْدُقْكَ ، قَالَتْ فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَرِيرَةَ فَقَالَ « أَىْ بَرِيرَةُ ، هَلْ رَأَيْتِ عَلَيْهَا مِنْ شَىْءٍ يَرِيبُكِ » . قَالَتْ بَرِيرَةُ لاَ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ ، إِنْ رَأَيْتُ عَلَيْهَا أَمْرًا أَغْمِصُهُ عَلَيْهَا أَكْثَرَ مِنْ أَنَّهَا جَارِيَةٌ حَدِيثَةُ السِّنِّ ، تَنَامُ عَنْ عَجِينِ أَهْلِهَا ، فَتَأْتِى الدَّاجِنُ فَتَأْكُلُهُ فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَعْذَرَ يَوْمَئِذٍ مِنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أُبَىٍّ ابْنِ سَلُولَ ، قَالَتْ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ عَلَى الْمِنْبَرِ « يَا مَعْشَرَ الْمُسْلِمِينَ مَنْ يَعْذِرُنِى مِنْ رَجُلٍ ، قَدْ بَلَغَنِى أَذَاهُ فِى أَهْلِ بَيْتِى ، فَوَاللَّهِ مَا عَلِمْتُ عَلَى أَهْلِى إِلاَّ خَيْرًا ، وَلَقَدْ ذَكَرُوا رَجُلاً ، مَا عَلِمْتُ عَلَيْهِ إِلاَّ خَيْرًا ، وَمَا كَانَ يَدْخُلُ عَلَى أَهْلِى إِلاَّ مَعِى » . فَقَامَ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ الأَنْصَارِىُّ ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَا أَعْذِرُكَ مِنْهُ ، إِنْ كَانَ مِنَ الأَوْسِ ، ضَرَبْتُ عُنُقَهُ ، وَإِنْ كَانَ مِنْ إِخْوَانِنَا مِنَ الْخَزْرَجِ ، أَمَرْتَنَا ، فَفَعَلْنَا أَمْرَكَ ، قَالَتْ فَقَامَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ وَهْوَ سَيِّدُ الْخَزْرَجِ ، وَكَانَ قَبْلَ ذَلِكَ رَجُلاً صَالِحًا ، وَلَكِنِ احْتَمَلَتْهُ الْحَمِيَّةُ فَقَالَ لِسَعْدٍ كَذَبْتَ ، لَعَمْرُ اللَّهِ لاَ تَقْتُلُهُ ، وَلاَ تَقْدِرُ عَلَى قَتْلِهِ ، فَقَامَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ وَهْوَ ابْنُ عَمِّ سَعْدٍ ، فَقَالَ لِسَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ كَذَبْتَ ، لَعَمْرُ اللَّهِ لَنَقْتُلَنَّهُ ، فَإِنَّكَ مُنَافِقٌ تُجَادِلُ عَنِ الْمُنَافِقِينَ ، فَتَثَاوَرَ الْحَيَّانِ الأَوْسُ وَالْخَزْرَجُ حَتَّى هَمُّوا أَنْ يَقْتَتِلُوا ، وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَائِمٌ عَلَى الْمِنْبَرِ ، فَلَمْ يَزَلْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُخَفِّضُهُمْ حَتَّى سَكَتُوا وَسَكَتَ ، قَالَتْ فَمَكُثْتُ يَوْمِى ذَلِكَ لاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ وَلاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ ، قَالَتْ فَأَصْبَحَ أَبَوَاىَ عِنْدِى - وَقَدْ بَكَيْتُ لَيْلَتَيْنِ وَيَوْمًا لاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ وَلاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ - يَظُنَّانِ أَنَّ الْبُكَاءَ فَالِقٌ كَبِدِى ، قَالَتْ فَبَيْنَمَا هُمَا جَالِسَانِ عِنْدِى وَأَنَا أَبْكِى ، فَاسْتَأْذَنَتْ عَلَىَّ امْرَأَةٌ مِنَ الأَنْصَارِ ، فَأَذِنْتُ لَهَا ، فَجَلَسَتْ تَبْكِى مَعِى ، قَالَتْ فَبَيْنَا نَحْنُ عَلَى ذَلِكَ دَخَلَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَسَلَّمَ ثُمَّ جَلَسَ قَالَتْ وَلَمْ يَجْلِسْ عِنْدِى مُنْذُ قِيلَ مَا قِيلَ قَبْلَهَا ، وَقَدْ لَبِثَ شَهْرًا ، لاَ يُوحَى إِلَيْهِ فِى شَأْنِى ، قَالَتْ فَتَشَهَّدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَ جَلَسَ ثُمَّ قَالَ « أَمَّا بَعْدُ يَا عَائِشَةُ ، فَإِنَّهُ قَدْ بَلَغَنِى عَنْكِ كَذَا وَكَذَا ، فَإِنْ كُنْتِ بَرِيئَةً فَسَيُبَرِّئُكِ اللَّهُ ، وَإِنْ كُنْتِ أَلْمَمْتِ بِذَنْبٍ فَاسْتَغْفِرِى اللَّهَ وَتُوبِى إِلَيْهِ ، فَإِنَّ الْعَبْدَ إِذَا اعْتَرَفَ بِذَنْبِهِ ثُمَّ تَابَ إِلَى اللَّهِ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ » . قَالَتْ فَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَقَالَتَهُ ، قَلَصَ دَمْعِى حَتَّى مَا أُحِسُّ مِنْهُ قَطْرَةً ، فَقُلْتُ لأَبِى أَجِبْ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِيمَا قَالَ . قَالَ وَاللَّهِ مَا أَدْرِى مَا أَقُولُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ لأُمِّى أَجِيبِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . قَالَتْ مَا أَدْرِى مَا أَقُولُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ فَقُلْتُ وَأَنَا جَارِيَةٌ حَدِيثَةُ السِّنِّ لاَ أَقْرَأُ كَثِيرًا مِنَ الْقُرْآنِ ، إِنِّى وَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُ لَقَدْ سَمِعْتُمْ هَذَا الْحَدِيثَ حَتَّى اسْتَقَرَّ فِى أَنْفُسِكُمْ ، وَصَدَّقْتُمْ بِهِ فَلَئِنْ قُلْتُ لَكُمْ إِنِّى بَرِيئَةٌ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنِّى بَرِيئَةٌ لاَ تُصَدِّقُونِى بِذَلِكَ ، وَلَئِنِ اعْتَرَفْتُ لَكُمْ بِأَمْرٍ ، وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنِّى مِنْهُ بَرِيئَةٌ لَتُصَدِّقُنِّى ، وَاللَّهِ مَا أَجِدُ لَكُمْ مَثَلاً إِلاَّ قَوْلَ أَبِى يُوسُفَ قَالَ ( فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ) قَالَتْ ثُمَّ تَحَوَّلْتُ فَاضْطَجَعْتُ عَلَى فِرَاشِى ، قَالَتْ وَأَنَا حِينَئِذٍ أَعْلَمُ أَنِّى بَرِيئَةٌ ، وَأَنَّ اللَّهَ مُبَرِّئِى بِبَرَاءَتِى ، وَلَكِنْ وَاللَّهِ مَا كُنْتُ أَظُنُّ أَنَّ اللَّهَ مُنْزِلٌ فِى شَأْنِى وَحْيًا يُتْلَى ، وَلَشَأْنِى فِى نَفْسِى كَانَ أَحْقَرَ مِنْ أَنْ يَتَكَلَّمَ اللَّهُ فِىَّ بِأَمْرٍ يُتْلَى ، وَلَكِنْ كُنْتُ أَرْجُو أَنْ يَرَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى النَّوْمِ رُؤْيَا يُبَرِّئُنِى اللَّهُ بِهَا ، قَالَتْ فَوَاللَّهِ مَا رَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ خَرَجَ أَحَدٌ مِنْ أَهْلِ الْبَيْتِ حَتَّى أُنْزِلَ عَلَيْهِ ، فَأَخَذَهُ مَا كَانَ يَأْخُذُهُ مِنَ الْبُرَحَاءِ حَتَّى إِنَّهُ لَيَتَحَدَّرُ مِنْهُ مِثْلُ الْجُمَانِ مِنَ الْعَرَقِ ، وَهْوَ فِى يَوْمٍ شَاتٍ مِنْ ثِقَلِ الْقَوْلِ الَّذِى يُنْزَلُ عَلَيْهِ ، قَالَتْ فَلَمَّا سُرِّىَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُرِّىَ عَنْهُ وَهْوَ يَضْحَكُ ، فَكَانَتْ أَوَّلُ كَلِمَةٍ تَكَلَّمَ بِهَا « يَا عَائِشَةُ ، أَمَّا اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ فَقَدْ بَرَّأَكِ » . فَقَالَتْ أُمِّى قُومِى إِلَيْهِ . قَالَتْ فَقُلْتُ وَاللَّهِ ، لاَ أَقُومُ إِلَيْهِ ، وَلاَ أَحْمَدُ إِلاَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ . وَأَنْزَلَ اللَّهُ ( إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لاَ تَحْسِبُوهُ ) الْعَشْرَ الآيَاتِ كُلَّهَا ، فَلَمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ هَذَا فِى بَرَاءَتِى قَالَ أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ - رضى الله عنه - وَكَانَ يُنْفِقُ عَلَى مِسْطَحِ بْنِ أُثَاثَةَ لِقَرَابَتِهِ مِنْهُ ، وَفَقْرِهِ وَاللَّهِ لاَ أُنْفِقُ عَلَى مِسْطَحٍ شَيْئًا أَبَدًا بَعْدَ الَّذِى قَالَ لِعَائِشَةَ مَا قَالَ ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَلاَ يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِى الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِى سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلاَ تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ ) قَالَ أَبُو بَكْرٍ بَلَى ، وَاللَّهِ إِنِّى أُحِبُّ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لِى ، فَرَجَعَ إِلَى مِسْطَحٍ النَّفَقَةَ الَّتِى كَانَ يُنْفِقُ عَلَيْهِ ، وَقَالَ وَاللَّهِ لاَ أَنْزِعُهَا مِنْهُ أَبَدًا . قَالَتْ عَائِشَةُ وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَسْأَلُ زَيْنَبَ ابْنَةَ جَحْشٍ عَنْ أَمْرِى ، فَقَالَ « يَا زَيْنَبُ مَاذَا عَلِمْتِ أَوْ رَأَيْتِ » . فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، أَحْمِى سَمْعِى وَبَصَرِى ، مَا عَلِمْتُ إِلاَّ خَيْرًا . قَالَتْ وَهْىَ الَّتِى كَانَتْ تُسَامِينِى مِنْ أَزْوَاجِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَصَمَهَا اللَّهُ بِالْوَرَعِ ، وَطَفِقَتْ أُخْتُهَا حَمْنَةُ تُحَارِبُ لَهَا فَهَلَكَتْ فِيمَنْ هَلَكَ مِنْ أَصْحَابِ الإِفْكِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkas ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, İftiracıların, Nebi’nin (sav) eşi Âişe’ye (r.anhâ) attıkları iftira ve Allah’ın da onların iftirasından Aişe'yi temize çıkarması ile ilgili hadiseyi rivayet ettiler. Bunların her biri bana hadisin bir kısmını aktardı. Onların anlattıklarının bir bölümü diğer bir bölümünü doğruluyor idi. Bununla birlikte onların kimisi diğerinden daha iyi bellemiş idi. Urve’nin bana Âişe (r.anhâ) ile ilgili anlattığı hadisi şöyledir:
Hz. Peygamber'in (sav) eşi Âişe (r.anhâ) der ki: Rasulullah (sav) sefere çıkmak istediği zaman eşleri arasında kura çekerdi. Kura hangisine çıkarsa Rasulullah da (sav) onu beraberinde götürürdü. Âişe der ki: Çıktığı gazalardan birisinde aramızda kura çekti, kurada ben çıktım. Bunun üzerine örtünme emri geldikten sonraki bir zamanda Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıktım. Ben mahfemde taşınıyor ve onun içinde indiriliyordum. Yola koyulduk. Nihayet Rasulullah (sav) o gazasını bitirince geri dönüp Medine’ye yakın bir yerde konakladık. Gece yola koyulacağımız ilanı yapıldı. Yola koyulacağımız ilan edilince ben de kalkıp yürüdüm ve ihtiyaç gidermek üzere karargâhın dışına çıktım. İşimi bitirip yerime döneceğim zaman Zafâr boncuğundan gerdanlığımın koptuğunu gördüm. Gerdanlığımı aramaya başladım. Onu aradığımdan dolayı geç kaldım. Benim mahfemi kaldırıp indiren kişiler gelerek, mahfemi kaldırıp, yolculuk yaptığım deveme yüklediler. Benim, mahfe içinde olduğumu zannediyorlardı. O sırada kadınlar hafiftiler, et bağlayıp ağırlaşmamışlardı. Çünkü kadınlar az yemek yerlerdi. Bu sebeple mahfemi taşıyanlar onu kaldırdıklarında hafif olduğunu fark etmediler. Ben de henüz yaşı küçük bir kadın idim. Onlar da deveyi kaldırıp yola koyuldular. Ordu, yoluna koyulduktan sonra gerdanlığımı buldum. Konakladıkları yere geldiğimde orada hiç kimse bulamadım. Bundan dolayı bulunduğum yere doğru gittim. Onların benim, mahfemde olmadığımı görüp, beni aramak üzere geri döneceklerini zannettim. Ben olduğum yerde oturuyor iken, gözlerime hakim olamayarak uyudum. Safvan b. Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî- ordunun ardını toplayanlardandı. Gece yol yürümüş ve bulunduğum yerde sabahı etmişti. Uyumakta olan bir insanın karartısını gördüğü için yanıma geldi. Beni görünce tanıdı. (Çünkü) örtünme emri gelmeden önce beni görürdü. O beni görüp tanıyınca "innâ lillâh ve innâ ileyhi râciun" demesi üzerine uyandım. Derhal cilbabımla yüzümü örttüm, vallahi benimle tek bir kelime dahi konuşmadı. Onun "innâ lillah…" demesi dışında bir tek sözünü dahi duymadım. Sonunda devesini çöktürdü, binmem için devenin ön ayaklarına bastı, ben de deveye bindim. Bindiğim devenin yularını çekerek yürüdü. Sonunda öğle sıcağı zamanındaki konaklamalarından sonra orduya yetiştik.
Ardından helâk olanlar helâk oldu. Bu hadisede iftirayı uydurma işini üstlenen kişi Abdullah b. Ubeyy b. Selûl olmuştu. Medine’ye vardıktan sonra ben bir ay kadar bir süre rahatsızlandım. İnsanlar ise o iftiracıların sözlerini dillerine dolamış gidiyorlardı. Ben olan biten hiçbir şeyin farkına değildim. Bununla birlikte rahatsızlandığım sırada Rasulullah’dan (sav) daha önce gördüğüm iltifat ve yumuşaklığı göremediğim için adeta onu yadırgar olmuştum. Rasulullah (sav) yalnızca yanıma giriyor, selam veriyor sonra da "Hastanız nasıl" dedikten sonra çekip gidiyordu. İşte bu beni şüphelendiriyordu fakat nekahet döneminden sonra dışarı çıkıncaya kadar bir şeyin farkına varmamıştım. Bir seferinde beraberimde Ümmü Mistah olduğu halde Medine’nin dış taraflarında ihtiyaçlarımızı karşıladığımız yere doğru çıktım. Bizler ancak geceden geceye çıkardık. Bu ise evlerimize yakın yerlerde tuvalet edinmemizden önce idi. Bizim o zamanki durumumuz, ihtiyaçlarını gidermek üzere ilk Arapların durumunun aynısı idi. Evlerimize yakın helalar edinmekten rahatsız olurduk. Ümmü Mistah ile birlikte dışarı çıktım. Ümmü Mistah ise Ebu Ruhm b. Abdülmenaf’ın kızı idi, annesi de Sahr b. Âmir’in kızı, Ebu Bekir es-Sıddık’ın teyzesi idi. Oğlu da Mistah b. Usâse idi. İşimizi de bitirdikten sonra Ümmü Mistah ile birlikte evime doğru geri dönerken Ümm Mistah eteğine basarak tökezledi ve “kahrolası Mistah” dedi. Ben ona “ne kötü söz söyledin, Bedir’e katılmış bir adama böyle ağır söz mü söylüyorsun?” dedim. O da “vah kızım, sen onun neler söylediğini duymadın mı?” dedi. (Âişe) der ki: Ben: “ne dedi ki?” dedim. O da bana atılan iftirayı, bu iftirayı dillerine dolayanların söylediklerini haber verdi.
Bu sefer hastalığım arttıkça arttı. Evime geri döndüğümde Rasulullah (sav) selam vermek üzere yanıma girdikten sonra: "Bu hastanız nasıl" buyurdu. Ben “Anne babamın yanına gitmeme izin verir misin?” dedim. Âişe der ki: O zaman ben ailemden işin doğrusunu öğrenmek istemiştim. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) bana izin verince, anne babamın yanına geldim. Anneme “anacağım, bu insanlar dillerine neyi dolamışlar?” dedim. O da “kızcağızım, kendine acı, vallahi, kendisini seven bir kocanın yanında bulunan, birçok kuması olan, güzel bir kadın olacak da onun aleyhine dedikodular çıkartılmayacak kadın pek azdır” dedi. Ben: “Subhanallah! İnsanlar bunu da mı dillerine doladılar” dedim. Sonra o gece sabaha kadar ağlayıp durdum, gözyaşlarım kesilmedi, gözüme uyku girmedi. Sabaha kadar ağlamaya devam ettim.
Vahyin gelmesi bir parça gecikince Rasulullah (sav) eşinden ayrılmak hususunda kendileriyle danışmak üzere Ali b. Ebu Talib ile Usame b. Zeyd’i (r.anhumâ) çağırdı. (Âişe) devamla der ki: Usame b. Zeyd, Rasulullah’a (sav), ailesinin tertemiz ve suçsuz olduğu konusunda ve kendi içinde onlar için beslediği sevgi istikametinde bilgi ve kanaatini paylaşarak “ey Allah’ın Rasulü, o senin eşindir ve biz hayırdan başka hiçbir şey bilmiyoruz” dedi. Ali b. Ebu Talib ise “ey Allah’ın Rasulü, Allah, işi senin için daraltmış değildir, onun dışındaki kadınlar da pek çoktur, bununla birlikte cariyesine sorarsan sana doğruyu söyleyecektir” dedi. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) derhal Berire’yi çağırıp "Ey Berire, sen onun aleyhine, seni şüphelendirecek bir şey gördün mü?" buyurdu. Berire “Seni hak ile gönderene yemin ederim ki hayır, benim onun aleyhine kusur sayılabilecek gördüğüm tek şey, ailesi için hamur yoğurduğunda yaşça küçük bir kadın olmasından dolayı hamur yoğururken uyuyakalır, evdeki koyun gelir onu yerdi” dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (sav) ayağa kalktı ve o gün Abdullah b. Ubeyy b. Selul ile ilgili söyleyeceklerinin karşılık bulmasını istedi. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) minber üzerinde: "Ey Müslümanlar topluluğu, benim ailem hakkındaki eziyeti, bana kadar ulaşmış bir adama karşı yapacaklarımdan dolayı beni kim destekler? Vallahi ben eşim ile ilgili hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Sözünü ettikleri kişi hakkında da hayırdan başka bir şey bilmiyorum, benim ailem yanına ancak benimle birlikte içeri girerdi" buyurdu. Bunun üzerine Sa‘d b. Muâz el-Ensârî ayağa kalkarak “ey Allah’ın Rasulü, eğer bu kişi Evslilerden ise ben seni destekler ve onun da boynunu vururum. Şayet Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emir verirsin biz de ne emredersen onu yaparız” dedi. (Âişe) der ki: Bunun üzerine Hazreçlilerin efendisi olan Sa‘d b. Ubâde ayağa kalktı. Esasen bundan önce hep salih bir insan idi. Fakat kavmiyetçilik duygusu onu etkisi altına aldı ve “yalan söyledin, vallahi sen onu öldüremezsin ve onu öldürmeye de gücün yetmez” dedi. Bu sefer Sa‘d’ın amcasının oğlu olan Useyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa‘d b. Ubâde’ye “yalan söyledin, Allah’a and olsun, onu mutlaka öldürürüz, sen münafık birisin ve münafıklar adına tartışıyorsun” dedi. Bunun üzerine Evs ve Hazreçliler birbirleriyle çatışmayı isteyecek kadar galeyana geldi. Bu sırada Rasulullah (sav) ise minber üzerinde ayakta duruyor ve onları teskin etmeye çalışıyordu. Nihayet onlar da sustular, o da sustu.
Âişe der ki: O gün öylece bekleyip durdum. Ne gözyaşlarım diniyor, ne gözüme uyku giriyordu. (Âişe) der ki: Annem, babam yanımda sabahladı. İki gece ve bir gündüz ağlamaya devam ettim, gözüme uyku girmedi, gözyaşım kesilmedi. Hatta annem ve babam ağlamanın artık benim ciğerimi parçalayacağını sandılar. (Âişe) der ki: Annem babam yanımda oturuyor ve ben ağlıyorken Ensar’dan bir kadın yanıma girmek için izin istedi, ben de ona izin verdim, o da oturup benimle ağlamaya başladı. Bizler bu vaziyette iken Rasulullah (sav) yanımıza girdi, selam verdikten sonra oturdu. (Âişe) der ki: Daha önceden o söylenen dedikodular çıktığından beri yanımda oturmamış ve aradan bir ay süre geçmiş benim hakkımda ona herhangi bir vahiy gelmemişti. (Âişe) der ki: Rasulullah (sav) oturunca şehadet kelimesini getirdi, sonra da "şimdi Ey Âişe, senin hakkında bana şunlar, şunlar ulaştı, eğer sen suçsuz isen Allah pek yakında senin suçsuz olduğunu ortaya çıkaracaktır. Şayet bir günah işlemiş isen Allah’tan mağfiret dile ve ona tövbe et. Çünkü kul günahını itiraf ettikten sonra Allah’a tövbe ederse Allah da tövbesini kabul buyurur" dedi. Âişe der ki: Rasulullah (sav) sözlerini bitirince gözyaşlarım dindi. Hatta bir damla aktığını dahi hissetmez oldum. Babama “Rasulullah’ın (sav) söylediklerine cevap ver” dedim. O “vallahi, Rasulullah’a (sav) ne diyeceğimi bilemiyorum, dedi. Anneme: “Rasulullah’a (sav) sen cevap ver” dedim. O da “Rasulullah’a (sav) nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum” dedi. Bunun üzerine “vallahi ben yaşı küçük bir hanımım, Kur’ân-ı Kerim’den ezbere fazla bir şey bilmiyorum. Vallahi ben sizin bu işittiğiniz sözlerin, sonunda içinizde yer ettiğini, onu doğru kabul ettiğinizi biliyorum. Ben sizlere, benim hiçbir günahım yok, Allah da benim günahsız olduğumu çok iyi biliyor desem dahi siz bu hususta benim doğru söylediğime inanmayacaksınız. Eğer bir işi işlemiş olduğumu size itiraf edecek olursam Allah da benim o suçtan uzak olduğumu bilmekle birlikte siz o vakit benim doğru söylediğimi kabul edeceksiniz. Allah’a yemin olsun ki, size ancak Yusuf’un babasının: "Artık bana düşen güzel bir sabırdır, sizin şu söylediklerinize karşı yardımına sığınılacak Allah’tır" (Yusuf, 12/18) buyruğundan başka uygun bir örnek bulamıyorum” dedim.
(Âişe devamla) der ki: Sonra yüzümü başka tarafa döndüm ve yanım üzere yatağıma uzandım. (Âişe) der ki: O zaman ben, kendimin gerçekten suçsuz olduğunu ve suçsuz olduğum için Allah’ın beni mutlaka temize çıkaracağını biliyordum. Fakat Allah’ın benim durumum ile ilgili olarak tilavet olunan bir vahiy indireceğini de sanmıyordum. Çünkü ben, kendimi Allah’ın benim ile ilgili tilavet olunacak bir kelam indirmeye değmeyecek kadar küçük görüyordum ama Rasulullah’a (sav) uykusunda Allah’ın beni kendisi ile temize çıkaracağı bir rüya göstereceğini umuyordum. (Âişe devamla) der ki: Vallahi Rasulullah henüz (sav) yerinden kalkmadan, evdekilerden hiçbir kimse de dışarı çıkmadan ona vahiy indi ve kendisini vahiy hali bürüdü. Kış gününde dahi olsa, ona vahiy inerken, indirilen buyrukların ağırlığından ötürü inci taneleri gibi ter dökmeye başlardı. (Âişe devamla) der ki: Üzerinden vahiy hali açıldığında, Rasulullah (sav) gülüyordu. Söylediği ilk söz "ey Âişe, aziz ve celil Allah senin suçsuz ve tertemiz olduğunu bildirdi" oldu. Bunun üzerine annem “haydi kalk, Peygamber'in yanına var, (şükranlarını ilet)” dedi. (Âişe) der ki: Ben “vallahi kalkamam, aziz ve celil Allah’tan başkasına da hamd etmeyeceğim” dedim. Aziz ve celil Allah da "O olmadık iftirada bulunanlar sizden bir topluluktur, siz bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın" (Nur, 24/11) buyruğundan itibaren on ayetin tamamını indirdi.
Allah, bu buyrukları benim suçsuzluğum hakkında indirince, Ebu Bekir es-Sıddık kendisi ile akrabalık bağından ve fakirliğinden ötürü nafaka verdiği Mistah b. Usâse için “vallahi, artık Âişe için söylediği şeylerden sonra ona bir daha asla hiçbir şey infak etmeyeceğim” dedi. Bunun üzerine şanı yüce Allah "Sizden fazilet ve imkân sahipleri yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere infak etmemeye yemin etmesinler, affetsinler ve görmezlikten gelsinler. Allah’ın günahlarınızı bağışlamasını sevmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, bol bol rahmet edicidir" (Nur, 24/22) buyruğunu indirdi. Ebu Bekir de “elbette severim Allah’ım, vallahi beni bağışlamanı severim” diyerek Mistah’a daha önce yaptığı infakı tekrar devam ettirdi ve “vallahi hiçbir zaman ona verdiğim bu infakı da geri çekmeyeceğim” dedi.
(Âişe devamla) der ki: Rasulullah (sav) Cahş kızı Zeyneb’e durumuma dair soru sorardı. Ona "ey Zeyneb, ne biliyorsun ya da ne gördün?" dedi. Zeyneb de “Ey Allah’ın Rasulü, ben kulağımı ve gözümü korurum, hayırdan başka bir şey bilmiyorum” dedi. (Âişe) der ki: Rasulullah’ın (sav) zevceleri arasında benimle boy ölçüşebilecek tek kadın oydu, ama Allah onu dindarlığı ve takvası sayesinde korudu. Kız kardeşi Hamne ise onun lehine savaşa koyulmuştu. Bundan ötürü o da helâk olan iftiracılar arasında helâk oldu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 6, 2/230
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Yahya Alkame b. Vakkas el-Utvârî (Alkame b. Vakkâs b. Mihsan b. Kelede)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Münafık, Abdullah b. Übeyy b. Selul (Münafıkların reisi)
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Yahya b. Adem, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Ebu Husayn, ona da Ebu Meryem Abdullah b. Ziyâd el-Esedî şöyle demiştir:
Talha, Zübeyir ve Âişe Basra üzerine yürüdükleri zaman, Ali, (insanları seferber etmek üzere) Ammâr b. Yâsir ile Hasan b. Ali'yi (Kûfe'ye) yolladı. Onlar Kûfe'ye, bizim yanımıza gelip minbere çıktı. Hasan b. Ali minberin üst tarafında, Ammâr ise Hasan'dan daha aşağıda durdu, bizler de onlara doğru toplandık. Ben Ammâr'ın şöyle dediğini işittim: Âişe, Basra'ya doğru yürümüştür. Ve vallahi, Âişe elbette Hz. Peygamber'in dünya ahiret eşidir. Ancak Allah Tebâreke ve Taâlâ, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi itaat ettiğiniz ortaya çıksın diye sizi denemektedir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27780, B007100
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ آدَمَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ عَيَّاشٍ حَدَّثَنَا أَبُو حَصِينٍ حَدَّثَنَا أَبُو مَرْيَمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ زِيَادٍ الأَسَدِىُّ قَالَ لَمَّا سَارَ طَلْحَةُ وَالزُّبَيْرُ وَعَائِشَةُ إِلَى الْبَصْرَةِ بَعَثَ عَلِىٌّ عَمَّارَ بْنَ يَاسِرٍ وَحَسَنَ بْنَ عَلِىٍّ ، فَقَدِمَا عَلَيْنَا الْكُوفَةَ فَصَعِدَا الْمِنْبَرَ ، فَكَانَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ فَوْقَ الْمِنْبَرِ فِى أَعْلاَهُ ، وَقَامَ عَمَّارٌ أَسْفَلَ مِنَ الْحَسَنِ ، فَاجْتَمَعْنَا إِلَيْهِ فَسَمِعْتُ عَمَّارًا يَقُولُ إِنَّ عَائِشَةَ قَدْ سَارَتْ إِلَى الْبَصْرَةِ ، وَوَاللَّهِ إِنَّهَا لَزَوْجَةُ نَبِيِّكُمْ صلى الله عليه وسلم فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ، وَلَكِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى ابْتَلاَكُمْ ، لِيَعْلَمَ إِيَّاهُ تُطِيعُونَ أَمْ هِىَ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Yahya b. Adem, ona Ebu Bekir b. Ayyâş, ona Ebu Husayn, ona da Ebu Meryem Abdullah b. Ziyâd el-Esedî şöyle demiştir:
Talha, Zübeyir ve Âişe Basra üzerine yürüdükleri zaman, Ali, (insanları seferber etmek üzere) Ammâr b. Yâsir ile Hasan b. Ali'yi (Kûfe'ye) yolladı. Onlar Kûfe'ye, bizim yanımıza gelip minbere çıktı. Hasan b. Ali minberin üst tarafında, Ammâr ise Hasan'dan daha aşağıda durdu, bizler de onlara doğru toplandık. Ben Ammâr'ın şöyle dediğini işittim: Âişe, Basra'ya doğru yürümüştür. Ve vallahi, Âişe elbette Hz. Peygamber'in dünya ahiret eşidir. Ancak Allah Tebâreke ve Taâlâ, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi itaat ettiğiniz ortaya çıksın diye sizi denemektedir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fiten 18, 2/691
Senetler:
()
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ehl-i beyt, Hz. Hasan
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Sahabe, aralarındaki ihtilaflar, (Hz. peygamber'den sonra)
Sahabe, birbirlerine karşı kullandıkları üslup
Sahabe, Hz. Peygamber'den sonraki durumları
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Hakem, ona da Ebu Vâil şöyle demiştir:
Hz. Ali, destek istemek üzere Ammâr ile Hasan'ı Kûfe'ye gönderdiği zaman, Ammâr hutbeye çıkıp “ben kesinlikle biliyorum ki Aişe dünyada ve ahirette Peygamber'in (sav) zevcesidir. Lâkin Allah sizleri, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi uyacaksınız diye denemektedir” dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34833, B003772
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنِ الْحَكَمِ سَمِعْتُ أَبَا وَائِلٍ قَالَ لَمَّا بَعَثَ عَلِىٌّ عَمَّارًا وَالْحَسَنَ إِلَى الْكُوفَةِ لِيَسْتَنْفِرَهُمْ خَطَبَ عَمَّارٌ فَقَالَ إِنِّى لأَعْلَمُ أَنَّهَا زَوْجَتُهُ فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ، وَلَكِنَّ اللَّهَ ابْتَلاَكُمْ لِتَتَّبِعُوهُ أَوْ إِيَّاهَا .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Hakem, ona da Ebu Vâil şöyle demiştir:
Hz. Ali, destek istemek üzere Ammâr ile Hasan'ı Kûfe'ye gönderdiği zaman, Ammâr hutbeye çıkıp “ben kesinlikle biliyorum ki Aişe dünyada ve ahirette Peygamber'in (sav) zevcesidir. Lâkin Allah sizleri, kendisine mi yoksa Âişe'ye mi uyacaksınız diye denemektedir” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 30, 1/954
Senetler:
1. Ebu Yakzân Ammar b. Yasir el-Ansî (Ammar b. Yasir b. Amir b. Malik b. Kinane)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Abdullah Hakem b. Uteybe el-Kindî (Hakem b. Uteybe)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ehl-i beyt, Hz. Hasan
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Öneri Formu
Hadis Id, No:
20706, B002588
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا هِشَامٌ عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَتْ عَائِشَةُ - رضى الله عنها - لَمَّا ثَقُلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَاشْتَدَّ وَجَعُهُ اسْتَأْذَنَ أَزْوَاجَهُ أَنْ يُمَرَّضَ فِى بَيْتِى ، فَأَذِنَّ لَهُ ، فَخَرَجَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ ، تَخُطُّ رِجْلاَهُ الأَرْضَ ، وَكَانَ بَيْنَ الْعَبَّاسِ ، وَبَيْنَ رَجُلٍ آخَرَ . فَقَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ فَذَكَرْتُ لاِبْنِ عَبَّاسٍ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ ، فَقَالَ لِى وَهَلْ تَدْرِى مَنِ الرَّجُلُ الَّذِى لَمْ تُسَمِّ عَائِشَةُ قُلْتُ لاَ . قَالَ هُوَ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma’mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da Aişe şöyle söylemiştir:
Peygamber (sav) ağırlaşıp da ağrısı şiddetlendiği zaman, benim evimde bakılmak üzere eşlerinden izin istedi. Onlar da kendisine izin verdiler. Ondan sonra Peygamber bir tarafında Abbas, diğer tarafında başka bir kimseyle birlikte, ayakları yerde sürünerek çıktı. Ubeydullah b. Abdullah şöyle dedi: Aişe'nin bu dediğini İbn Abbâs'a zikrettim. O bana: Aişe'nin ismini söylemediği kişinin kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben de: Hayır, dedim. O, Ali b. Ebu Tâlib'dir, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hibe ve Fazlihe ve't-Tahrîzi aleyhe 14, 1/704
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
6. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
İlim, Abdullah b. Abbas'ın sahip olduğu ilim
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34550, B003662
Hadis:
حَدَّثَنَا مُعَلَّى بْنُ أَسَدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ الْمُخْتَارِ قَالَ خَالِدٌ الْحَذَّاءُ حَدَّثَنَا عَنْ أَبِى عُثْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ - رضى الله عنه - أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم بَعَثَهُ عَلَى جَيْشِ ذَاتِ السَّلاَسِلِ ، فَأَتَيْتُهُ فَقُلْتُ أَىُّ النَّاسِ أَحَبُّ إِلَيْكَ قَالَ:" عَائِشَةُ" . فَقُلْتُ مِنَ الرِّجَالِ فَقَالَ: " أَبُوهَا" . قُلْتُ ثُمَّ مَنْ قَالَ: " ثُمَّ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ" . فَعَدَّ رِجَالاً .
Tercemesi:
Bize Mualla b. Esed, ona Abdülaziz b. Muhtar, ona Halid Hazzâ, ona Ebu Osman, ona Amr b. As'ın söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) onu Zâtü's-selâsil gazvesine ordu komutanı olarak gönderdi. Amr, (gazveden dönüp) Rasulullah'a (sav) geldiğinde insanların içinde en çok sevdiğin kimdir diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Aişe" diyerek cevap verdi. Amr, 'erkeklerden en sevdiğin kim?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Aişe'nin babası" diyerek cevap verdi. Amr, 'sonra kim' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Ömer b. Hattâb" diyerek cevap verdi. Daha sonra da bazı kişileri zikretti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 5, 1/933
Senetler:
1. Ebu Abdullah Amr b. As el-Kuraşî (Amr b. As b. Vail b. Hişam b. Suayd)
2. Ebu Osman en-Nehdî (Abdurrahman b. Mül b. Amr b. Adiy b. Vehb)
3. Ebu Menâzil Halid el-Hazzâ (Halid b. Mihran)
4. Ebu İshak Abdulaziz b. Muhtar el-Ensarî (Abdulaziz b. Muhtar)
5. Ebu Heysem Muallâ b. Esed el-Ammî (Muallâ b. Esed)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Sahabe, fazilet sıralaması
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ - رضى الله عنه - يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:" فَضْلُ عَائِشَةَ عَلَى النِّسَاءِ كَفَضْلِ الثَّرِيدِ عَلَى الطَّعَامِ"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34830, B003770
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّهُ سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ - رضى الله عنه - يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:" فَضْلُ عَائِشَةَ عَلَى النِّسَاءِ كَفَضْلِ الثَّرِيدِ عَلَى الطَّعَامِ"
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona Muhammed b. Cafer, ona Abdullah b. Abdurrahman, ona Enes b. Malik'in naklettiğine göre Hz. Peygamber (sav) Şöyle buyurmuştur:
"Aişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü tiritin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 30, 1/954
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Tuvâle Abdullah b. Abdurrahman el-Ensarî (Abdullah b. Abdurrahman b. Mamer b. Hazm b. Zeyd)
3. Muhammed b. Cafer el-Ensari (Muhammed b. Cafer b. Ebu Kesir)
4. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34831, B003771
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَبْدِ الْمَجِيدِ حَدَّثَنَا ابْنُ عَوْنٍ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ أَنَّ عَائِشَةَ اشْتَكَتْ ، فَجَاءَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقَالَ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ ، تَقْدَمِينَ عَلَى فَرَطِ صِدْقٍ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَعَلَى أَبِى بَكْرٍ .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Beşşâr, ona Abdülvehhab, ona Abdülmecid, ona İbn avn, ona Kasım b. Muhammed'in söylediğine göre Hz. Aişe hastalandı. İbn Abbas ona (ziyerete) geldi ve 'Ey Müminlerin annesi! Ne mutlu sama ki, sen Resulullah (sav) ile Ebubekir'in senden önce cennette hazırladıkları güzel bir makama gideceksin' dedi .
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 30, 1/954
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Muhammed Kasım b. Muhammed et-Teymî (Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk)
3. Ebu Avn Abdullah b. Avn el-Müzenî (Abdullah b. Avn b. Ertabân)
4. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
5. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe