Öneri Formu
Hadis Id, No:
154360, BS17216
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو نَصْرِ بْنُ قَتَادَةَ أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ الْفَضْلِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَقِيلٍ حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ يَعْقُوبَ الْقَاضِى حَدَّثَنَا أَبُو الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا فُلَيْحُ بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ وَسَمِعْتُ نَاسًا مِنْ أَهْلِ الْعِلْمِ يَقُولُونَ : إِنَّ أَصْحَابَ الإِفْكِ جُلِدُوا الْحَدَّ وَلاَ نَعْلَمُ ذَلِكَ فَشَا.
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Hudûd 17216, 17/279
Senetler:
0. Maktu' (Maktu')
0. Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Atekî (Süleyman b. Davud)
0. Yusuf b. Yakub el-Kâdı (Yusuf b. Yakub b. İsmail b. Hammad b. Zeyd)
0. Ebu Hasan Ali b. Fadl el-Huzaî (Ali b. Fadl b. Muhammed b. Akil b. Huveylid)
0. Ebu Nasr Ömer b. Abdulaziz en-Numani (Ömer b. Abdulaziz b. Ömer b. Katade)
1. Mübhem Ravi (Mübhem)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
İftira, iffetli kimseye
Siyer, İfk Hadisesi
Yargı, Hadler-Cezalar
Zina, zina isnadı / kazf
Öneri Formu
Hadis Id, No:
155402, BS018198
Hadis:
حَدَّثَنَا الشَّيْخُ الإِمَامُ أَبُو الطَّيِّبِ : سَهْلُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ سُلَيْمَانَ رَحِمَهُ اللَّهُ إِمْلاَءً أَخْبَرَنَا أَبُو عَمْرٍو : إِسْمَاعِيلُ بْنُ نُجَيْدٍ السُّلَمِىُّ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْبَصْرِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو عَاصِمٍ النَّبِيلُ أَخْبَرَنَا ابْنُ أَبِى ذِئْبٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ عَطَاءٍ عَنْ ذَكْوَانَ عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهَا : أَنَّ النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم- دَخَلَ عَلَيْهَا بِأَسِيرٍ وَعِنْدَهَا نِسْوَةٌ فَلَهَّيْنَهَا عَنْهُ فَذَهَبَ الأَسِيرُ فَجَاءَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- فَقَالَ :« يَا عَائِشَةُ أَيْنَ الأَسِيرُ؟ ». فَقَالَتْ : نِسْوَةٌ كُنَّ عِنْدِى فَلَهَّيْنَنِى فَذَهَبَ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« قَطَعَ اللَّهُ يَدَكِ ». وَخَرَجَ فَأَرْسَلَ فِى إِثْرِهِ فَجِىءَ بِهِ فَدَخَلَ النَّبِىُّ -صلى الله عليه وسلم- وَإِذَا عَائِشَةُ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهَا قَدْ أَخْرَجَتْ يَدَيْهَا فَقَالَ :« مَا لَكَ؟ ». قَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّكَ دَعَوْتَ عَلَىَّ بِقَطْعِ يَدِى وَإِنِّى مُعَلِّقَةٌ يَدِى أَنْتَظِرُ مَنْ يَقْطَعُهَا. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« أَجُنِنْتِ؟ ». ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ وَقَالَ :« اللَّهُمَّ مَنْ كُنْتُ دَعَوْتُ عَلَيْهِ فَاجْعَلْهُ لَهُ كَفَّارَةً وَطَهُورًا ».
Tercemesi:
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Beyhakî, Sünen-i Kebir, Siyer 18198, 18/296
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Amr Zekvan el-Medeni (Zekvan)
3. Ebu Abdullah Muhammed b. Amr el-Amiri (Muhammed b. Amr b. Ata b. Ayyaş b. Alkame)
4. İbn Ebu Zi'b Muhammed b. Abdurrahman el-Amiri (Muhammed b. Abdurrahman b. Muğîre el-Kureşî el-Âmirî)
5. Ebu Âsım Dahhâk b. Mahled en-Nebîl (Dahhâk b. Mahled)
6. Ebû Müslim İbrahim b. Abdullah el-Keşşî (İbrahim b. Abdullah b. Müslim b. Mâiz)
7. Ebu Amr İsmail b. Nüceyd es-Sülemî (İsmail b. Nüceyd b. Ahmed b. Yusuf b. Salim b. Halid)
8. Ebu Tayyib Sehl b. Muhammed en-Neysaburî (Sehl b. Muhammed b. Süleyman b. Muhammed b. Süleyman)
Konular:
Hz. Peygamber, dua/beddua ettiği kişi/kabileler
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Lanet, edilene rahmet oluşu
Müslüman, müslümana sövmek, hakaret etmek
Savaş, esirlik
Savaş, Hukuku
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159735, TŞ000396
Hadis:
حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللهِ بْنُ دَاوُدَ حَدَّثَنَا سَلَمَةُ بْنُ نُبَيْطٍ ، عَنْ نُعَيْمِ بْنِ أَبِي هِنْدَ ، عَنْ نُبَيْطِ بْنِ شَرِيطٍ ، عَنْ سَالِمِ بْنِ عُبَيْدٍ ، وَكَانَتْ لَهُ صُحْبَةٌ ، قَالَ : أُغْمِيَ عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فِي مَرَضِهِ فَأَفَاقَ ، فَقَالَ : حَضَرَتِ الصَّلاةُ ؟ فَقَالُوا : نَعَمْ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّيَ للنَّاسِ أَوْ قَالَ : بِالنَّاسِ ، قَالَ : ثُمَّ أُغْمِيَ عَلَيْهِ ، فَأَفَاقَ ، فَقَالَ : حَضَرَتِ الصَّلاةُ ؟ فَقَالُوا : نَعَمْ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ ، فَقَالَتْ عَائِشَةُ : إِنَّ أَبِي رَجُلٌ أَسِيفٌ ، إِذَا قَامَ ذَلِكَ الْمَقَامَ بَكَى فَلا يَسْتَطِيعُ ، فَلَوْ أَمَرْتَ غَيْرَهُ ، قَالَ : ثُمَّ أُغْمِيَ عَلَيْهِ فَأَفَاقَ فَقَالَ : مُرُوا بِلالا فَلْيُؤَذِّنْ ، وَمُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ ، فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُ أَوْ صَوَاحِبَاتُ يُوسُفَ ، قَالَ : فَأُمِرَ بِلالٌ فَأَذَّنَ ، وَأُمِرَ أَبُو بَكْرٍ فَصَلَّى بِالنَّاسِ ، ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَجَدَ خِفَّةً ، فَقَالَ : انْظُرُوا لِي مَنْ أَتَّكِئِ عَلَيْهِ ، فَجَاءَتْ بَرِيرَةُ ، وَرَجُلٌ آخَرُ ، فَاتَّكَأَ عَلَيْهِمَا فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ ذَهَبَ لِينْكُصَ فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ أَنْ يَثْبُتَ مَكَانَهُ ، حَتَّى قَضَى أَبُو بَكْرٍ صَلاتَهُ .
ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قُبِضَ ، فَقَالَ عُمَرُ : وَاللَّهِ لا أَسْمَعُ أَحَدًا يَذْكُرُ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، قُبِضَ إِلا ضَرَبْتُهُ بِسَيْفِي هَذَا ، قَالَ : وَكَانَ النَّاسُ أُمِّيِّينَ لَمْ يَكُنْ فِيهِمْ نَبِيٌّ قَبْلَهُ ، فَأَمْسَكَ النَّاسُ ، فَقَالُوا : يَا سَالِمُ ، انْطَلِقْ إِلَى صَاحِبِ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم فَادْعُهُ ، فَأَتَيْتُ أَبَا بَكْرٍ وَهُوَ فِي الْمَسْجِدِ فَأَتَيْتُهُ أَبْكِي دَهِشًا ، فَلَمَّا رَآنِي ، قَالَ : أَقُبِضَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ : إِنَّ عُمَرَ ، يَقُولُ : لا أَسْمَعُ أَحَدًا يَذْكُرُ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم قُبِضَ إِلا ضَرَبْتُهُ بِسَيْفِي هَذَا ، فَقَالَ لِي : انْطَلِقْ ، فَانْطَلَقْتُ مَعَهُ ، فَجَاءَ هُوَ وَالنَّاسُ قَدْ دَخَلُوا عَلَى رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَالَ : يَا أَيُّهَا النَّاسُ ، أَفْرِجُوا لِي ، فَأَفْرَجُوا لَهُ فَجَاءَ حَتَّى أَكَبَّ عَلَيْهِ وَمَسَّهُ ، فَقَالَ {إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُمْ مَيِّتُونَ} ، ثُمَّ قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَقُبِضَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قَالَ : نَعَمْ ، فَعَلِمُوا أَنْ قَدْ صَدَقَ ، قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَيُصَلَّى عَلَى رَسُولِ اللهِ ؟ قَالَ : نَعَمْ ، قَالُوا : وَكَيْفَ ؟ قَالَ : يَدْخُلُ قَوْمٌ فَيُكَبِّرُونَ وَيُصَلُّونَ ، وَيَدْعُونَ ، ثُمَّ يَخْرُجُونَ ، ثُمَّ يَدْخُلُ قَوْمٌ فَيُكَبِّرُونَ وَيُصَلُّونَ وَيَدْعُونَ ، ثُمَّ يَخْرُجُونَ ، حَتَّى يَدْخُلَ النَّاسُ ، قَالُوا : يَا صَاحِبَ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، أَيُدْفَنُ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قَالَ : نَعَمْ ، قَالُوا : أَينَ ؟ قَالَ : فِي الْمكَانِ الَّذِي قَبَضَ اللَّهُ فِيهِ رُوحَهُ ، فَإِنَّ اللَّهَ لَمْ يَقْبِضْ رُوحَهُ إِلا فِي مَكَانٍ طَيِّبٍ فَعَلِمُوا أَنْ قَدْ صَدَقَ ، ثُمَّ أَمَرَهُمْ أَنْ يَغْسِلَهُ بَنُو أَبِيهِ ، وَاجْتَمَعَ الْمُهَاجِرُونَ يَتَشَاوَرُونَ ، فَقَالُوا : انْطَلِقْ بِنَا إِلَى إِخْوانِنَا مِنَ الأَنْصَارِ نُدْخِلُهُمْ مَعَنَا فِي هَذَا الأَمْرِ ، فَقَالَتِ الأَنْصَارُ : مِنَّا أَمِيرٌ وَمِنْكُمْ أَمِيرٌ ، فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ : مَنْ لَهُ مِثْلُ هَذِهِ الثَّلاثِ {ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا} مَنْ هُمَا ؟ قَالَ : ثُمَّ بَسَطَ يَدَهُ فَبَايَعَهُ وَبَايَعَهُ النَّاسُ بَيْعَةً حَسَنَةً جَمِيلَةً
Tercemesi:
Salim b. Ubeyd (r.a) - ki o ashâbdandır- anlatıyor : Resûl-i Ekrem Efendimiz, son hastalıklarında bir ara baygınlık geçirmiş ve bir müddet sonra da kendine gelmişti. Kendine gelince :
- "Namaz vakti geldi mi?" diye sordu.
- "Evet, yâ Resûlallah!." dediklerinde;
- "Öyle ise, Bilâl'e söyleyin, ezan okusun; Ebû Bekir'e de söyleyin, o da cemâate namaz kıldırsın" buyurdu. Arkasından, kendilerine tekrar baygınlık geldi. Biraz sonra bu hâl üzerinden kalınca, yine :
- "Bilâl'e söyleyin ezan okusun; Ebû Bekir'e söyleyin o da halka namaz kıldırsın" diye, bir önceki emirlerini tekrarladılar. Bu arada Hz. Âişe söze karışarak :
"Yâ Resûlallah! Babam yufka yürekli bir kimsedir, o makama (mihrâb'a) geçince, sizin hastalığınızı düşünerek ağlar ve bu da Kur'an tilâvetine engel olur. Ne olur, başkasına emir buyursanız da imamete o geçse" dedi. Hz. Âişe sözünü bitirir bitirmez, Hazreti Peygamber'e tekrar tekrar baygınlık geldi. Bir müddet sonra ifâkat bulunca, yine önceki ifâdelerini tekrarladılar :
- "Bilâl'e söyleyin ezan okusun; Ebû Bekir'e söyleyin o da cemâate
namaz kıldırsın!. Siz kadınlar, aynen Hz. Yûsuf'un hanımları (savâhi-
bâî-ı Yûsuf) gibisiniz (içinizde beslediğiniz duyguların hilafını söylersiniz)".
Bu üçüncü emir üzerine Bilâl'e söylediler; o ezan okudu. Ebû Bekir'e de Resûlullah (s.a.s)'ın emrini tebliğ ettiler; o da imamete geçip cemâate namaz kıldırdı.
Bu arada, Resûl-i Ekrem Efendimiz kendilerinde bir iyileşme hissettiler. Bu iyileşme duygusundan istifâde ederek : "Bakınız, kendisine dayanıp da mescide kadar gidebileceğim bir kimse bulunuz" buyurdular. Bunun üzerine (Hz. Aişe'nin cariyesi) Berîre ile diğer bir zât gelerek hemen koltuklayıp hücre-i saadetin mescide açılan kapısına kadar getirdiler. Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz'i mescidin kapısında görünce, mihrabdan geriye çekilip yer vermek istediyse de, Zât-ı Risâlet, ona yerinde kalmasını işaret buyurdu. Bu işaret üzerine, Hz. Ebû Bekir mihrabdan ayrılmadı ve namazı kıldırdı. İşte bundan bir müddet sonra, İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz, bu dünyâya veda etti.
Hazreti Peygamber'in vefat haberi duyulunca, Hz. Ömer kılıcını çekerek : "Peygamber vefat etti" sözünü kimin ağzından işitirsem, vallahi şu kılıcımla onun kafasını uçururum, diye etrafa dehşet saçıyordu.
O devirde halk, haliyle ümmî idi; okuması yazması pek yoktu. Daha önce aralarında bir peygamber de görmediklerinden, Hz. Ömer'in tutumu karşısında susmayı tercih ettiler. Nihayet ashabın ileri gelenleri bana dediler ki:
- "Yâ Salim! Git, Resûlullah'ın dostu Ebû Bekir'i çağır gel!"
Bu istek üzerine doğruca Ebû Bekir'in yanına gittim. Kendilerini (mahallesindeki) mescid'de buldum. Huzurlarına, dehşetli bir ağlayışla çıktığımdan, beni görür görmez :
- "Yâ Salim, yoksa Resûlullah vefat mı etti?". Benden;
- "Ey Peygamberin can dostu! Ömer, kılıcını çekip: "Peygamber öldü sözünü kimin ağzından duyarsam, vallahi su kılıcımla onun kafasını uçururum" diyerek halkı susturdu" cevâbını alınca, bana:
- "Haydi sen git" dediyse de, yalnız dönmedim; onunla birlikte avdet ettim. Hz. Ebû Bekir geldiğinde, topluluk, Resûlullah Efendimiz'in azîz naaşının bulunduğu odaya toplanmışlardı. İzdihamı görünce :
- "Ey ahâli, bana yol verin!" dedi. Herkes bir tarafa çekilerek yol açtılar. Doğruca gelip naaş-ı şerifin üstüne kapanarak okşadılar ve : "İnneke meyyitün ve innehüm meyyitûn" (Şüphesiz sen de öleceksin ve elbet onlar da öleceklerdir) âyet-i kerîmesini (Zümer : 30) okudu. Hz. Ebû Bekir'in bu âyet-i kerîmeyi okuması üzerine, topluluk durumun ciddiyetini anlayıp :
- "Ey Resûlullah'ın dostu! Resûlullah'ın ruhu gerçekten kabzulundu mu?" sorusunu sordular.
- "Evet!" cevâbını alınca, onun doğru söylediğini anladılar ve Hazreti Peygamber'in vefat edişi ile ilgili şüphelerini giderdiler.
Peygamber Efendimiz'in artık aralarından ayrıldığına kanâat getirdikten sonra, Hz. Ebû Bekir'e -diğer tereddütlerini- sormaya devam ettiler :
- "Ey Resûlullah'ın arkadaşı! Peygamber Efendimiz'in üzerine cenaze namazı kılınır mı?".
- "Evet, kılınır".
- "Nasıl kılınır?".
- "Önce bir grup cemâat girer. Tekbîr getirir. Namazı kılar ve duasını yapıp çıkar. Sonra bir grup cemâat daha girer; aynı şekilde tekbîr getirir, namazı kılar ve duasını yapar, çıkar. Bu minval üzere herkes girip namazı edâ eder".
- Ey Resûlullah'ın dostu! Resûl-i Ekrem Efendimiz'in naaş-ı şerifleri defnedilir mi?".
- "Evet, defnedilir".
- "Öyle ise nereye defnedilmesi gerekir?".
- "Allah ruhunu nerede kabzetmişse oraya. Zîrâ Cenâb-ı Hak, O'nun ruhunu, ancak temiz ve mübarek bir yerde kabzetmiştir".
Ashâb, Hz. Ebû Bekir'in doğru söylediğine kanâat getirip, her sözünü tasdîk ettiler.
Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz'in vefat edip etmediği hususunda ashâb arasındaki vâki şüphe ve tereddütleri gidermeye muvaffak olduktan sonra, naaş-ı şerifi yıkamaları için, Hazreti Peygamber'in baba tarafından akrabalarına emir verdi.
Bu arada muhacirler, halîfe tâyini hususunu istişare etmek üzere toplandılar ve Hz. Ebû Bekir'e : "Bizi, ensâr kardeşlerimizin yanına götür. Halîfe tâyini hususunda akdedeceğimiz toplantıya onları da dâhil edelim" dediler.
Ensâr ve muhâcirûn birlikte toplanıp halîfe nasbi konusunda fikir teatisine başlayınca; ensâr bir formül ileri sürdü :
- "Bir emîr sizden, bir emîr de bizden olsun!" (minnâ emîrun ve
minküm emîr).
Bu teklif ileri sürülünce, Hz.Ömer söz aldı:
- "Şu özellik kimde vardır : 1) İkiden biri olarak mağarada bulundukları sırada, 2) O, arkadaşına şöyle demişti: 3) "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" <4,). İşte o iki zat (sânî-i isneyn) kimlerdir bitirmişiniz?"
dedi ve elini Hz. Ebû Bekir'e uzatarak ona bîat etti. Arkasından da bütün
halk, kendi istekleri ve gönül rızâları ile Hz. Ebû Bekir'e bîat ederek onu
halîfe seçtiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 396, /631
Senetler:
()
Konular:
Biat, biat alımı
Hz. Peygamber, cenaze namazı
Hz. Peygamber, cenazesinin yıkanması
Hz. Peygamber, defni
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Hz. Peygamber, vefatı
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Müslüman, peygamber sevgisi
Sahabe, Hz. Peygamber'e itiraz, verdiği bir karara
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
حدثنا إسحاق بن موسى الأنصاري ، حدثنا مَعْن بن عيسى ، حدثنا مالك بن أنس ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كُنْتُ أُرَجِّلُ رَأْسَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا حَائِضٌ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159372, TŞ000032
Hadis:
حدثنا إسحاق بن موسى الأنصاري ، حدثنا مَعْن بن عيسى ، حدثنا مالك بن أنس ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كُنْتُ أُرَجِّلُ رَأْسَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَنَا حَائِضٌ
Tercemesi:
Hz. Âişe validemiz anlatıyor:
"Ben, hayızlı hâlimde bile, Resûlullah Efendimiz'in mübarek başlarını tarardım".
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 32, /113
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kadın, Hayız, hayız halindeki kadının günlük yaşamdaki yeri
حدثنا إسماعيل قال حدثني بن أبي الزناد عن علقمة عن أمه عن عائشة : أنها كانت تؤتى بالصبيان إذا ولدوا فتدعو لهم بالبركة فاتيت بصبي فذهبت تضع وسادته فإذا تحت رأسه موسى فسألتهم عن الموسى فقالوا نجعلها من الجن فأخذت الموسى فرمت بها ونهتهم عنها وقالت ان رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يكره الطيرة ويبغضها وكانت عائشة تنهى عنها
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165609, EM000912
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني بن أبي الزناد عن علقمة عن أمه عن عائشة : أنها كانت تؤتى بالصبيان إذا ولدوا فتدعو لهم بالبركة فاتيت بصبي فذهبت تضع وسادته فإذا تحت رأسه موسى فسألتهم عن الموسى فقالوا نجعلها من الجن فأخذت الموسى فرمت بها ونهتهم عنها وقالت ان رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يكره الطيرة ويبغضها وكانت عائشة تنهى عنها
Tercemesi:
— Hazreti Âişe'den rivayet edildiğine göre, çocuklar doğduğu zaman kendisine getirilirdi de, onlara bereketli olmaları için dua ederdi. Böyle bir çocuk kendisine getirildi. Hazreti Âişe çocuğu yatağına koymaya gitti. Bir de başının altında bir ustura gördü. Oradakilere usturadan sordu (Bu nedir) ? Onlar dediler ki, cinden korunmak için (cin çarpmasın diye) onu koyuyoruz. Hazreti Âişe usturayı alıp, pnu attı ve bundan onları yasaklıyarak dedi ki:
«—ResûlüHah (Sallallalıü Aleyhi ve Sellem) uğursuzluğa yormayı hoş görmezler ve ona buğasederierdi.»
Hazreti Âişe bu uğursuzluğa yorma işini yasaklardı.[548]
Bugün çocuklara takılan boncuk ve boynuz gibi şeyler de, Hz. Âişe'nİn yasckladığı âdetin başka bir örneğidir. Bunlar da hurafe kabilinden olan ve cin çarpması ile göz isabetini engelleyici şeyler değillerdir. Bun-forrn. İslâm İnanç ve âdetleriyle bir İlgisi olmadığının en canlı misalini ve uygulamasını bu hadîs-i şerifte buluyoruz. Çocuklara yapılması gereken şey, duadır, haklarında bereket İstemektir ve onlara islâm terbiyesi vermektir.[549]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 912, /711
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Nazar, nazar boncuğu, muska, fal, büyü, uğursuzluk
Uğur-uğursuzluk