Giriş

Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona da İbn Şihâb, ona da Enes b. Malik (ra) –ki Enes, Rasulullah (sav ) Medine'ye geldiğinde on yaşında imiş- şöyle rivayet etti:
İşte o zaman annem ve teyzelerim benden Peygamber'in (sav) hizmetine devam etmemi istiyorlardı. Ben de Peygamber'e (sav) on sene hizmet ettim. Rasulullah (sav) vefat ettiği zaman ben yirmi yaşındaydım. (Bu yüzden) indirildiği sırada hicâb olayını insanların en iyi bileni ben oldum. Bu olay ilk defa Rasulullah'ın (sav) Zeyneb bt. Cahş ile evlenmesi sırasında oldu. Peygamber (sav), Zeyneb ile evlenmesi dolayısı ile damat olmuştu. Akabinde insanları düğün yemeğine davet etti. Gelenler yemekten yediler. Sonra çıktılar. Aralarından birkaç kişi, Peygamber'in (sav) yanında kaldı ve bu kalış sürelerini epey uzattılar. Peygamber (sav), onların çıkıp gitmeleri için dışarı çıktı, ben de Onunla (sav) birlikte çıktım. Rasulullah (sav) yürüdü, ben de yürüdüm. Nihayet Aişe’nin odasının eşiğine geldi. Sonra insanların çıkıp gittiklerini zannetti ve geri döndü. Ben de Onunla (sav) birlikte geri döndüm. Sonunda Zeyneb'in yanına girince bir de gördü ki o kişiler yerlerinden kalkmayıp hâlâ oturmaktalar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) tekrar geri döndü, ben de onunla birlikte döndüm. Sonunda yine Aişe’nin odasının eşiğine vardığında, insanların çıkmış olduklarını düşündü. Geriye döndü, ben de beraberinde döndüm. Bu sefer gördük ki, onlar çıkıp gitmişler. Peygamber (sav) benimle kendisi (sav) arasına perde çekti ve hicâb emri de indirildi.


    Öneri Formu
14984 B005166 Buhari, Nikah, 67


    Öneri Formu
15632 İM001615 İbn Mâce, Cenâiz, 62


    Öneri Formu
15239 T002626 Tirmizi, İman, 11

Bize Muhammed b. İsmail, ona Hişam b. Ammar, ona Abdülhamid b. Habib b. Ebu İşrin, ona el-Evzâî, ona Hassan b. Atiye, ona Saîd b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir:

"Ebu Hureyre ile karşılaştım, bana 'Allah bizi Cennet çarşısında buluştursun' dedi. Saîd 'Cennette çarşı var mı?' diye sordu. Ebu Hureyre 'Evet, Rasulullah (sav) bana şöyle haber verdi: Cennetlikler cennete girdikten sonra amellerinin üstünlüğüne göre orada konaklarına yerleşirler. Dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre için onlara verilen izin üzerine Aziz ve Celil Allah’ı ziyaret ederler. Onlara Arşını gösterir ve cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde onlara tecelli eder. Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulur. Onların en alt mertebede olanları –ki aralarında alt mertebede kimse yoktur- misk ve kâfur tepeleri üzerine oturur. Kürsüleri (minberleri) üzerinde oturan kimselerin oturdukları yerleri itibariyle kendilerinden daha üstün olduğu onlara gösterilmez (hissettirilmez). Ebu Hureyre der ki: Ben 'Ey Allah’ın Rasulü, Rabbimizi görecek miyiz' dedim. 'Evet, güneşi ve dolunayı görmek için birbirinizi itip kakar mısınız?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Aynı şekilde Aziz ve Celil Rabbinizi görmekte de birbirinizle itişmezsiniz. O mecliste Aziz ve Celil Allah’ın herkesle tercümansız ve aracısız konuşur. Hatta O sizden birisine 'Ey filan kişi, şu şu işi yaptığın günü hatırlıyor musun' diyecek ve ona dünyada iken yapmış olduğu bazı günahlarını hatırlatacaktır. O kişi 'Rabbim günahlarımı bağışlamamış mıydın?' diyecek. Yüce Allah 'Elbette bağışladım, zaten mağfiretimin genişliği sayesinde sen bu konumuna ulaşabildin' diyecek. Onlar bu halde iken, üstlerinden bir bulut onları bürüyüverecek, üzerlerine kesinlikle benzerini duymadıkları hoş bir koku yağdıracak, sonra da 'Haydi sizin için hazırlamış olduğun ikram ve lütuflara kalkın, canınızın çektiği her ne ise onu alın' buyuracak. Bunun üzerine biz, meleklerin her tarafını kuşattıkları bir pazara geleceğiz. O pazarda gözlerin benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve kalplerin hatırlarından geçirmediği şeyler vardır. Bu sefer canımızın çektiği ne olursa, bize (konaklarımıza) taşınıp götürülecek. Orada ne bir şey satılır, ne bir şey satın alınır. O pazarda cennetlikler birbirleriyle karşılaşırlar, yüksek konumdaki bir adam gelir ve daha aşağı mertebedeki birisiyle karşılaşır –ki aralarında daha aşağı mertebede kimse yoktur- onun üzerindeki elbiselerden (alt mertebedeki kişi) hoşlanınca, daha sözünü tamamlamadan, derhal onun üzerinde ondan daha güzel elbiseler görünür. Çünkü orada hiç kimsenin üzülmemesi gerekir. Sonra evlerimize döneriz, eşlerimiz 'Merhaba hoş safa geldiniz, bizden ayrıldığınız vakitteki hale göre daha da güzel ve daha hoş kokularla geri geldiniz' diyerek bizi karşılar. Biz de 'Biz bugün, Aziz, Celil ve Cebbar Rabbimizle oturduk, Bu yüzden, bu şekilde size dönmek bize layık ve haktır' deriz."

Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Bu garip bir hadistir. Biz bu rivayeti sadece bu tarikle biliyoruz. Süveyd b. Amr, bu hadisin bir bölümünü Evzâî’den rivayet etmiş bulunmaktadır.


    Öneri Formu
14817 T002549 Tirmizi, Sıfatü’l-Cenne, 16

Bize Abdullah b. Abdurrahman, ona Asım b. Yusuf, Kutbe b. Abdülaziz, ona A‘meş, ona Şemr b. Atıyye, ona Şehr b. Havşeb, ona Ümmü Derdâ, ona da Ebu Derdâ’nın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Cehennem ehline, içinde bulundukları azaba denk bir açlık verilir. Bunun üzerine (kurtulmak için) yardım isterler. Onlara, 'ne doyuran ne de açlığı gideren' Ğâşiye, 7 kuru diken (ضَرِيعٍ) verilir. Yiyecek isterler, bu sefer boğazlarına düğümlenen bir yiyecek verilir. Dünyada boğaza takılan şeyleri suyla geçirdiklerini hatırlayıp su isterler. Bunun üzerine kendilerine, demir kancalarla yukarıdan çekilerek getirilen kaynar su (hamîm) sunulur. Kaynar su yüzlerine yaklaştığında, onların yüzlerini yakar, karınlarına ulaştığında, iç organlarını parçalar. Bunun üzerine 'Cehennem bekçilerini (meleklerini) çağırın' derler. Melekler onlara 'Rabbinizin peygamberleri açık delillerle size gelmedi mi?' diyecek, onlar da 'evet, geldi' diyecekler. Cehennem bekçileri 'yalvarın bakalım! Allah’tan gelen gerçekleri inkar edenlerin yalvarması boşunadır' Mü’min, 40/50 diyecek. Sonra kafirler Mâlik’i çağırın deyip 'Ey Mâlik, Rabbin hükmünü verip işimizi bitiriversin böyle yapmaktansa ölüp kül ve kömür olmak iyidir' diyecekler. Mâlik de 'hayır siz burada ölmeden bu şekilde ebedi kalacaksınız' der. Zuhruf, 43/77. A’meş der ki: Bize bildirdiğine göre kafirlerin çağırması ile Mâlik’in onlara cevap vermesi arasında bin yıl geçecektir. Sonra kafirler, 'Rabbinize dua edin çünkü Rabbinizden başka rahmeti bol bir kimse yoktur der' ve 'ey Rabbimiz biz kötülüklerimize mağlup olduk ve bu yüzden yoldan çıkan kimseler olduk. Ey Rabbimiz bizi bu Cehennemden çıkar eğer tekrar işlediğimiz günahlara dönersek o zaman gerçekten zalimlerden oluruz' diye niyazda bulunacaklar Müminûn, 23/106-107 Allah da onlara 'Alçaldıkça alçalın orada ve bana karşı konuşmayın artık' Müminûn, 23/108 diyecek. İşte o zaman bütün hayırdan ümitlerini kesip feryat etmeye, pişmanlık içinde 'yazıklar olsun bize' demeye başlayacaklardır."

Abdullah b. Abdurrahman der ki: Hadisçiler bu hadisi merfu olarak rivayet etmemiştir. Tirmizî der ki: Bu hadisi A’meş’in, Şimr b. Atıyye’den, onun Şehr b. Havşeb’den, onun da Ümmü Derdâ’dan ve Ebu Derdâ’dan, Ebu Derdâ'nın kendi sözü olarak, rivayet edildiğini bilmekteyiz. Dolayısıyla merfu değildir. Kutbe b. Abdulaziz hadisçiler yanında güvenilir bir kişidir.


    Öneri Formu
14910 T002586 Tirmizi, Sıfatü Cehennem, 5

Bize Esbağ, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme, ona da Cabir şöyle rivayet etmiştir:

Peygamber (sav) mescitte iken Eslem ka­bilesinden bir adam geldi ve kendisinin zina etmiş olduğunu söyledi. Peygamber (sav) ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam, Peygamber'in yüzünü döndürdüğü tarafa geçti ve kendi aleyhine dört kere itirafta bulundu. Peygamber (sav) onu ça­ğırıp "sende delilik var mı? Sen hiç evlilik yaptın mı?" diye sordu. Adam “(ben de delilik yok) ve ben evlilik yaptım” dedi. Bunun üzerine Peygamber, (sav) onun mu­salla mevkiinde recmedilmesini emretti. Taşlar ona değip ıstırap verince kaçtı, ama Harre'de yakalanıp öldürüldü.


    Öneri Formu
15350 B005270 Buhari, Talak, 11

Bize Leys, ona Ebu’z-Zinâd, ona Urve b. ez-Zübeyr, ona Harise oğullarından Sehl b. Ebu Hasme el-Ensarî, ona da Zeyd b. Sabit (ra) rivayet etmiştir:
"İnsanlar Rasulullah (sav) zamanında (henüz olgunlaşmadan) meyvelerin alım satımını yaparlardı. İnsanlar mahsulleri devşirip, borçlarını ödeme zamanı gelince, bu sefer satın alan, mahsul küflenip kararmış, mahsul hastalanmış, mahsul artık olgunlaşamaz hale gelmiş –bunlar itiraz için ileri sürdükleri hastalıklardı-, derlerdi. Bu hususta, huzuruna getirilen davalar çoğalınca, Rasulullah (sav): Madem böyle yapamıyorsunuz, o halde mahsulün olgunlaşacağı ortaya çıkmadıkça alıp satmayınız' buyurdu."
(Zeyd b. Sabit devamla dedi ki): Bu, Onun bu husustaki davalaşmaların çokluğundan ötürü, istişâre olarak gösterdiği bir yoldu.
Ayrıca bana Harice b. Zeyd b. Sabit’in haber verdiğine göre Zeyd b. Sabit, Süreyya yıldızı doğup, sararan hurma kızarandan açıkça seçilmedikçe arazisindeki mahsulleri satmazdı.
Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: Bunu Ali b. Bahr rivayet etmiştir. Bize Hakkâm, ona Anbese, ona Zekeriyya, ona Ebu’z-Zinâd, ona Urve, ona Sehl, o da Zeyd’den rivayet etmiştir.


    Öneri Formu
14964 B002193 Buhari, Büyu', 85


    Öneri Formu
15687 D002578 Ebu Davud, Cihad, 61


    Öneri Formu
14810 T002547 Tirmizi, Sıfatü’l-Cenne, 13


    Öneri Formu
14924 T002592 Tirmizi, Sıfatü Cehennem, 9