Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen ilk vahiy uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. Azığı bittikten sonra Hatice'nin yanına döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve 'oku' dedi. Rasulullah (sav), "ben okuma bilmem" dedi ve şöyle devam etti: "Melek, beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni yine alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni bir daha alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' dedi."(Alak 96/ 1-5) Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin yanına girdi ve "beni örtün, beni örtün" dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, "ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum" dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, 'asla, (bu duruma) sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu aldı ve amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, 'Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle' dedi. Varaka, 'Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, 'Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, vakti geldiğinde genç olup hayatta olabilsem' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), "onlar beni sürecekler mi" dedi. Varaka, 'evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11257, B000003
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ قَالَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ أَنَّهَا قَالَتْ أَوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْوَحْىِ الرُّؤْيَا الصَّالِحَةُ فِى النَّوْمِ ، فَكَانَ لاَ يَرَى رُؤْيَا إِلاَّ جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ ، ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الْخَلاَءُ ، وَكَانَ يَخْلُو بِغَارِ حِرَاءٍ فَيَتَحَنَّثُ فِيهِ - وَهُوَ التَّعَبُّدُ - اللَّيَالِىَ ذَوَاتِ الْعَدَدِ قَبْلَ أَنْ يَنْزِعَ إِلَى أَهْلِهِ ، وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ ، ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ ، فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا ، حَتَّى جَاءَهُ الْحَقُّ وَهُوَ فِى غَارِ حِرَاءٍ ، فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فَقَالَ اقْرَأْ . قَالَ "مَا أَنَا بِقَارِئٍ. قَالَ فَأَخَذَنِى فَغَطَّنِى حَتَّى بَلَغَ مِنِّى الْجَهْدَ ، ثُمَّ أَرْسَلَنِى فَقَالَ اقْرَأْ . قُلْتُ مَا أَنَا بِقَارِئ . فَأَخَذَنِى فَغَطَّنِى الثَّانِيَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّى الْجَهْدَ ، ثُمَّ أَرْسَلَنِى فَقَالَ اقْرَأْ . فَقُلْتُ مَا أَنَا بِقَارِئٍ . فَأَخَذَنِى فَغَطَّنِى الثَّالِثَةَ ، ثُمَّ أَرْسَلَنِى فَقَالَ ( اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ * خَلَقَ الإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ * اقْرَأْ وَرَبُّكَ الأَكْرَمُ )." فَرَجَعَ بِهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَرْجُفُ فُؤَادُهُ ، فَدَخَلَ عَلَى خَدِيجَةَ بِنْتِ خُوَيْلِدٍ رضى الله عنها فَقَالَ "زَمِّلُونِى زَمِّلُونِى" . فَزَمَّلُوهُ حَتَّى ذَهَبَ عَنْهُ الرَّوْعُ ، فَقَالَ لِخَدِيجَةَ وَأَخْبَرَهَا الْخَبَرَ "لَقَدْ خَشِيتُ عَلَى نَفْسِى." فَقَالَتْ خَدِيجَةُ كَلاَّ وَاللَّهِ مَا يُخْزِيكَ اللَّهُ أَبَدًا ، إِنَّكَ لَتَصِلُ الرَّحِمَ ، وَتَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَتَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَتَقْرِى الضَّيْفَ ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ . فَانْطَلَقَتْ بِهِ خَدِيجَةُ حَتَّى أَتَتْ بِهِ وَرَقَةَ بْنَ نَوْفَلِ بْنِ أَسَدِ بْنِ عَبْدِ الْعُزَّى ابْنَ عَمِّ خَدِيجَةَ - وَكَانَ امْرَأً تَنَصَّرَ فِى الْجَاهِلِيَّةِ ، وَكَانَ يَكْتُبُ الْكِتَابَ الْعِبْرَانِىَّ ، فَيَكْتُبُ مِنَ الإِنْجِيلِ بِالْعِبْرَانِيَّةِ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكْتُبَ ، وَكَانَ شَيْخًا كَبِيرًا قَدْ عَمِىَ - فَقَالَتْ لَهُ خَدِيجَةُ يَا ابْنَ عَمِّ اسْمَعْ مِنَ ابْنِ أَخِيكَ . فَقَالَ لَهُ وَرَقَةُ يَا ابْنَ أَخِى مَاذَا تَرَى فَأَخْبَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَبَرَ مَا رَأَى . فَقَالَ لَهُ وَرَقَةُ هَذَا النَّامُوسُ الَّذِى نَزَّلَ اللَّهُ عَلَى مُوسَى صلى الله عليه وسلم يَا لَيْتَنِى فِيهَا جَذَعًا ، لَيْتَنِى أَكُونُ حَيًّا إِذْ يُخْرِجُكَ قَوْمُكَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "أَوَمُخْرِجِىَّ هُمْ" . قَالَ نَعَمْ ، لَمْ يَأْتِ رَجُلٌ قَطُّ بِمِثْلِ مَا جِئْتَ بِهِ إِلاَّ عُودِىَ ، وَإِنْ يُدْرِكْنِى يَوْمُكَ أَنْصُرْكَ نَصْرًا مُؤَزَّرًا . ثُمَّ لَمْ يَنْشَبْ وَرَقَةُ أَنْ تُوُفِّىَ وَفَتَرَ الْوَحْىُ .
Tercemesi:
Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen ilk vahiy uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. Azığı bittikten sonra Hatice'nin yanına döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve 'oku' dedi. Rasulullah (sav), "ben okuma bilmem" dedi ve şöyle devam etti: "Melek, beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni yine alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, okuma bilmem dedim. Beni bir daha alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' dedi."(Alak 96/ 1-5) Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin yanına girdi ve "beni örtün, beni örtün" dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, "ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum" dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, 'asla, (bu duruma) sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu aldı ve amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'e götürdü. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, 'Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle' dedi. Varaka, 'Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, 'Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, vakti geldiğinde genç olup hayatta olabilsem' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), "onlar beni sürecekler mi" dedi. Varaka, 'evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/191
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
HZ.PEYGAMBER'İN SAYGINLIĞI
İnsan, yaratılış özellikleri
KTB, VAHİY
KTB, YARATILIŞ
Vahiy, başlangıcı
Vahiy, geliş şekilleri
Vahiy, vahyin kesilmesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10682, B001666
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا مَالِكٌ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّهُ قَالَ سُئِلَ أُسَامَةُ وَأَنَا جَالِسٌ كَيْفَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَسِيرُ فِى حَجَّةِ الْوَدَاعِ حِينَ دَفَعَ قَالَ كَانَ يَسِيرُ الْعَنَقَ ، فَإِذَا وَجَدَ فَجْوَةً نَصَّ . قَالَ هِشَامٌ وَالنَّصُّ فَوْقَ الْعَنَقِ . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ فَجْوَةٌ مُتَّسَعٌ ، وَالْجَمِيعُ فَجَوَاتٌ وَفِجَاءٌ ، وَكَذَلِكَ رَكْوَةٌ وَرِكَاءٌ . مَنَاصٌ لَيْسَ حِينَ فِرَارٍ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Hişâm b. Urve, ona da babası (Urve b. Zübeyr) şöyle rivayet etmiştir: "Benim de oturduğum bir yerde Üsâme’ye: Rasulullah (sav) Veda haccında Arafat’tan ayrıldığında nasıl yol alıyordu diye soruldu. O şöyle dedi: Allah Rasulü anek denilen orta bir yürüyüş ile yol alıyordu. Şâyet geniş bir alan bulursa bu sefer nass denilen hızlı yürüyüşe geçerdi."
Hişâm dedi ki: “Nass” denilen yürüyüş şekli “anek” denilen yürüyüşten daha hızlıdır. Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: “Fecve” genişlik demektir. Çoğulu da “Fecevât” ile “Ficâ” diye gelir. Nitekim “Rekve” (küçük kırba) kelimesinin de çoğulu “Rikâ’” diye gelir. “Menâs” ise kaçış kurtuluş zamanı demektir. (Sâd, 38/3. âyetteki): “Lâte hîne menâs” de kaçacak zaman yoktur, zaman kaçış zamanı değildir anlamındadır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 92, 1/519
Senetler:
1. Üsame b. Zeyd el-Kelbî (Üsame b. Zeyd b. Harise)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Kila'î (Abdullah b. Yusuf)
Konular:
Hac, Arafat
Hac, Mina
Hac, sünnetleri
Hz. Peygamber, veda haccı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10688, B001672
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا مَالِكٌ عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ عَنْ كُرَيْبٍ عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ - رضى الله عنهما - أَنَّهُ سَمِعَهُ يَقُولُ دَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ عَرَفَةَ ، فَنَزَلَ الشِّعْبَ ، فَبَالَ ثُمَّ تَوَضَّأَ ، وَلَمْ يُسْبِغِ الْوُضُوءَ . فَقُلْتُ لَهُ الصَّلاَةُ . فَقَالَ « الصَّلاَةُ أَمَامَكَ » . فَجَاءَ الْمُزْدَلِفَةَ ، فَتَوَضَّأَ ، فَأَسْبَغَ ، ثُمَّ أُقِيمَتِ الصَّلاَةُ ، فَصَلَّى الْمَغْرِبَ ، ثُمَّ أَنَاخَ كُلُّ إِنْسَانٍ بَعِيرَهُ فِى مَنْزِلِهِ ، ثُمَّ أُقِيمَتِ الصَّلاَةُ فَصَلَّى ، وَلَمْ يُصَلِّ بَيْنَهُمَا .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Musa b. Ukbe, ona Kureyb’in rivayet ettiğine göre, o Üsâme b. Zeyd’i (ra) şöyle derken dinlemiştir: "Rasulullah (sav) Arafat’tan ayrılırken dağ yolundan geçerken bineğinden indi. Küçük abdestini bozduktan sonra abdest azalarını ileri derecede yıkayıp yakamadığını aldırmadan bir abdest aldı. Ben ona: Namaz mı kılacaksınız, dedim. O: "Namaz önünde (ileride kılınacak)" buyurdu. Sonra Müzdelife’ye gelince yine abdest aldı, bu sefer abdest azalarını iyice yıkadı. Sonra namaz için kamet getirildi, akşam namazını kıldı. Sonra herkes devesini konakladığı yerde çöktürdü. Sonra (yatsı) namazı için kamet getirildi ve namazı kıldı. İkisi arasında başkaca bir namaz kılmadı."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 96, 1/520
Senetler:
1. Üsame b. Zeyd el-Kelbî (Üsame b. Zeyd b. Harise)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Ebu Muhammed Musa b. Ukbe el-Kuraşî (Musa b. Ukbe b. Ebu Ayyaş)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Kila'î (Abdullah b. Yusuf)
Konular:
Hac, Arafat
Hac, Müzdelife'de namaz
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11280, D001840
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ عَنْ مَالِكٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ حُنَيْنٍ عَنْ أَبِيهِ "أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ وَالْمِسْوَرَ بْنَ مَخْرَمَةَ اخْتَلَفَا بِالأَبْوَاءِ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ يَغْسِلُ الْمُحْرِمُ رَأْسَهُ وَقَالَ الْمِسْوَرُ لاَ يَغْسِلُ الْمُحْرِمُ رَأْسَهُ فَأَرْسَلَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ إِلَى أَبِى أَيُّوبَ الأَنْصَارِىِّ فَوَجَدَهُ يَغْتَسِلُ بَيْنَ الْقَرْنَيْنِ وَهُوَ يُسْتَرُ بِثَوْبٍ قَالَ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَقَالَ مَنْ هَذَا قُلْتُ أَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ حُنَيْنٍ أَرْسَلَنِى إِلَيْكَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ أَسْأَلُكَ كَيْفَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَغْسِلُ رَأْسَهُ وَهُوَ مُحْرِمٌ قَالَ فَوَضَعَ أَبُو أَيُّوبَ يَدَهُ عَلَى الثَّوْبِ فَطَأْطَأَهُ حَتَّى بَدَا لِى رَأْسُهُ ثُمَّ قَالَ لإِنْسَانٍ يَصُبُّ عَلَيْهِ اصْبُبْ . قَالَ فَصَبَّ عَلَى رَأْسِهِ ثُمَّ حَرَّكَ أَبُو أَيُّوبَ رَأْسَهُ بِيَدَيْهِ فَأَقْبَلَ بِهِمَا وَأَدْبَرَ ثُمَّ قَالَ هَكَذَا رَأَيْتُهُ يَفْعَلُ صلى الله عليه وسلم."
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona Zeyd b. Eslem, ona İbrahim b. Abdullah b. Huneyn, ona babasının rivayet ettiğine göre, "Abdullah b. Abbas ile el-Misver b. Mahreme, Ebvâ denilen yerde görüş ayrılığına düştüler. İbn Abbas dedi ki: İhramlı kimse başını yıkar. el-Misver ise ihramlı kişi başını yıkamaz, dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas kendisini (Abdullah b. Huneyn'i) Ebu Eyyüb Ensari'ye gönderdi. Ebu Eyyüb Ensari'nin kuyunun iki direği arasında yıkanmakta olduğunu ve bir perde ile örtüldüğünü gördü. Ben ona selam verdim. O: Bu kim? dedi. Ben: Ben Abdullah b. Huneyn'im, beni sana Abdullah b. Abbas, Rasulullah (sav) ihramlı iken başını nasıl yıkardı, diye sormak üzere gönderdi, dedim. (Abdullah b. Huneyn) dedi ki: Bu sefer Ebu Eyyüb elini örtünün üzerine koyup, ben onun başını görünceye kadar aşağı indirdikten sonra üzerine su döken birisine: Haydi dök, dedi. (Abdullah b. Huneyn) dedi ki: O adam da onun başına su döktü. Sonra Ebu Eyyüb elleriyle başını (saçlarını) ovaladı, onları ileri geri götürüp getirdi, sonra da: Ben O'nu (sav) böyle yaparken gördüm, dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Menâsik 38, /430
Senetler:
1. Ebu Eyyüb el-Ensari (Halid b. Zeyd b. Küleyb b. Salabe b. Abd)
2. Abdullah b. Huneyn el-Kuraşî (Abdullah b. Huneyn b. Esed)
3. Ebu İshak İbrahim b. Abdullah el-Haşimi (İbrahim b. Abdullah b. Huneyn)
4. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
5. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Hac, İhram, ihramlının yıkanması
Hac, İhramlıya mübah olan şeyler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11294, B002054
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ قَالَ أَخْبَرَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى السَّفَرِ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ عَدِىِّ بْنِ حَاتِمٍ - رضى الله عنه - قَالَ سَأَلْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم عَنِ الْمِعْرَاضِ فَقَالَ « إِذَا أَصَابَ بِحَدِّهِ فَكُلْ ، وَإِذَا أَصَابَ بِعَرْضِهِ فَلاَ تَأْكُلْ ، فَإِنَّهُ وَقِيذٌ" . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُرْسِلُ كَلْبِى وَأُسَمِّى ، فَأَجِدُ مَعَهُ عَلَى الصَّيْدِ كَلْبًا آخَرَ لَمْ أُسَمِّ عَلَيْهِ ، وَلاَ أَدْرِى أَيُّهُمَا أَخَذَ . قَالَ "لاَ تَأْكُلْ ، إِنَّمَا سَمَّيْتَ عَلَى كَلْبِكَ وَلَمْ تُسَمِّ عَلَى الآخَرِ".
Tercemesi:
Bize Ebu Velid, ona Şube, ona Abdullah b. Ebu Sefer, ona Şa'bî, ona Adî b. Hatim (ra) şöyle demiştir:
Ben Peygamber'e mi'râd (mızrak ile av yapma) hakkında sordum. Peygamber (sav), "Mi'râdın sivri tarafıyla isabet ettiği zaman o avı ye. Sivri keskin olmayan yan tarafı isabet ettiği ve öldürdüğü zaman, artık o av hayvanını yeme. Çünkü mızrağın enli tarafıyla vurulan hayvan sopa ile vurulmuş sayılır" buyurdu.
Ben bu sefer, 'Yâ Rasulallah! Ben av köpeğimi 'Bismillah' diyerek av için salıyorum. Sonrasında ise avın peşinde benim köpeğimin yanında, Besmele çekmediğim başka bir köpek daha buluyorum ve o avı bu iki köpekten hangisinin yakaladığını bilemiyorum? dedim. Bunu üzerine Rasulullah, "Sen o avı yeme! Çünkü sen ancak kendi köpeğin için Besmele çektin, diğer köpek için Besmele çekmedin" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 3, 1/594
Senetler:
1. Ebû Tarîf Adî b. Hatim et-Taî (Adî b. Hatim b. Abdullah b. Sa'd b. Haşrec)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Bekir Abdullah b. Ebu Sefer el-Hemdânî (Abdullah b. Said b. Yahmed)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Velid Hişam b. Abdülmelik el-Bahilî (Hişam b. Abdülmelik)
Konular:
Avlanma, avlanmayla ilgili hükümler
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11592, D001972
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ الزُّهْرِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ وَبَرَةَ قَالَ
"سَأَلْتُ ابْنَ عُمَرَ مَتَى أَرْمِى الْجِمَارَ قَالَ إِذَا رَمَى إِمَامُكَ فَارْمِ . فَأَعَدْتُ عَلَيْهِ الْمَسْأَلَةَ فَقَالَ كُنَّا نَتَحَيَّنُ زَوَالَ الشَّمْسِ فَإِذَا زَالَتِ الشَّمْسُ رَمَيْنَا .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed ez-Zührî, ona Süfyan, ona Misar, ona da Vebera'nın şöyle dediğini rivayet etti: "İbn Ömer'e: Cemrelere ne zaman taş atayım? diye sordum. O: (Hac) imamın taş attığı zaman sen de taş at, cevabını verdi. Ona sorumu tekrar edince, bu sefer: Bizler güneşin zeval zamanını beklerdik, zevale erdi mi biz de taş atardık, dedi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Menâsik 78, /458
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Vebere b. Abdurrahman el-Müsli (Vebere b. Abdurrahman)
3. Ebu Seleme Misar b. Kidam el-Âmirî (Misar b. Kidam b. Zuheyr b. Ubeyde b. Haris)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Abdullah b. Muhammed el-Kuraşi (Abdullah b. Muhammed b. Abdurrahman b. Misver)
Konular:
Hac, Şeytan taşlama
Bize Hennâd, ona Ebu Muâviye, ona el-A'meş; (T)
Bize Mahmud b. Gaylân, ona Ebu Muâviye ve Abdullah b. Nümeyr, onlara el-A'meş, ona İsmail b. Racâ ez-Zübeydî, ona Evs b. Dam'ac, ona da Ebu Mesud el-Ensârî, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir topluluğa aralarında Allah'ın Kitabını en iyi bilen kişi imam olur. Eğer (cemaat) Kur'an'ı aynı ölçüde biliyorsa, sünneti en iyi bilen imam olur. Eğer sünnet bilgileri aynı düzeydeyse, daha önce hicret etmiş olan imamlığa layık olur. Eğer hicret zamanı açısından da eşitseler, bu sefer de yaşı en büyük olan imam olur. Birinin evinde ona imamlık yapılmaz. Onun evinde, kendisi için ayrılmış özel yere de onun izni olmadan oturulmaz."
Mahmud b. Gaylân, İbn Nümeyr'den rivayet ettiği hadiste (benzer bir lafızla) "Yaş bakımından daha önde olan (imam olur)." ifadesini zikretmiştir. Ebu İsa (TirmizÎ) şöyle demiştir: Bu konuda Ebu Said, Enes b. Malik, Malik b. Huveyris ve Amr b. Seleme'den de hadis rivayet edilmiştir.
Ebu İsa (TirmizÎ) şöyle demiştir: Ebu Mesud'un bu hadisi, hasen-sahihtir. Âlimlerin ameli bu hadise göredir Onlar: 'insanların imamlık yapmaya en layık olanı, Allah'ın Kitabı'nı ve sünneti en iyi bilenidir.' 'Evin sahibi, imam olmaya daha layıktır' demişlerdir. Onlardan bazıları da, ev sahibi namaz kıldırması için bir başkasına izin vermişse, o kişinin namaz kıldırmasında bir beis olmadığını söylemişlerdir. Bazı âlimler bu görüşü doğru bulmayarak sünnet olan hususun, ev sahibinin namaz kıldırması olduğunu belirtmişlerdir. Ahmed b. Hanbel ise: 'Nebî (sav)'nin, "Birinin evinde ona imamlık yapılmaz. Onun evinde, kendisi için ayrılmış özel yere de onun izni olmadan oturulmaz." sözden hareketle, (ev sahibi) izin verdiğinde, bu iznin her şey için geçerli olduğunu umarım.' demiş ve ev sahibi imam olması için bir kişiye izin verdiğinde, onun namaz kıldırmasında bir sakınca görmemiştir.
Açıklama: ''أَقْرَؤُهُمْ لِكِتَابِ اللَّهِ'' ifadesinin, tilavet olarak değil de bilmek olarak anlaşılabileceğine dair bk. Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, II, 28).
Hadisin sonunda yer alan değerlendirmelerden İbn Hanbel'in görüşünün hemen akabinde yer alan ''وَلَمْ يَرَ بِهِ بَأْسًا إِذَا أَذِنَ لَهُ أَنْ يُصَلِّىَ بِهِ'' ifadesi bizzat ona mı aittir, yoksa Ahmed'den nakilde bulunan Tirmizî'nin İbn Hanbel'in görüşünü bir kez daha ifade edişi midir, tam olarak anlaşılamamış; Ahmed'in sözünün devamı olarak tercümeye yansıtılmıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11406, T000235
Hadis:
حَدَّثَنَا هَنَّادٌ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ؛ (ح)
قَالَ وَحَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ رَجَاءٍ الزُّبَيْدِىِّ عَنْ أَوْسِ بْنِ ضَمْعَجٍ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا مَسْعُودٍ الأَنْصَارِىَّ يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: "يَؤُمُّ الْقَوْمَ أَقْرَؤُهُمْ لِكِتَابِ اللَّهِ. فَإِنْ كَانُوا فِى الْقِرَاءَةِ سَوَاءً، فَأَعْلَمُهُمْ بِالسُّنَّةِ. فَإِنْ كَانُوا فِى السُّنَّةِ سَوَاءً، فَأَقْدَمُهُمْ هِجْرَةً. فَإِنْ كَانُوا فِى الْهِجْرَةِ سَوَاءً، فَأَكْبَرُهُمْ سِنًّا. وَلاَ يُؤَمُّ الرَّجُلُ فِى سُلْطَانِهِ. وَلاَ يُجْلَسُ عَلَى تَكْرِمَتِهِ فِى بَيْتِهِ إِلاَّ بِإِذْنِهِ."
قَالَ مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ قَالَ ابْنُ نُمَيْرٍ فِى حَدِيثِهِ: "أَقْدَمُهُمْ سِنًّا." قَالَ أَبُو عِيسَى: وَفِى الْبَابِ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ، وَأَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، وَمَالِكِ بْنِ الْحُوَيْرِثِ، وَعَمْرِو بْنِ سَلَمَةَ.
قَالَ أَبُو عِيسَى: وَحَدِيثُ أَبِى مَسْعُودٍ، حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ. وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ؛ قَالُوا: ’أَحَقُّ النَّاسِ بِالإِمَامَةِ، أَقْرَؤُهُمْ لِكِتَابِ اللَّهِ، وَأَعْلَمُهُمْ بِالسُّنَّةِ.’ وَقَالُوا: ’صَاحِبُ الْمَنْزِلِ، أَحَقُّ بِالإِمَامَةِ.’ وَقَالَ بَعْضُهُمْ: ’إِذَا أَذِنَ صَاحِبُ الْمَنْزِلِ لِغَيْرِهِ، فَلاَ بَأْسَ أَنْ يُصَلِّىَ بِهِ.’ وَكَرِهَهُ بَعْضُهُمْ وَقَالُوا: ’السُّنَّةُ، أَنْ يُصَلِّىَ صَاحِبُ الْبَيْتِ.’ قَالَ أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ: ’وَقَوْلُ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم، "وَلاَ يُؤَمُّ الرَّجُلُ فِى سُلْطَانِهِ، وَلاَ يُجْلَسُ عَلَى تَكْرِمَتِهِ فِى بَيْتِهِ إِلاَّ بِإِذْنِهِ." فَإِذَا أَذِنَ، فَأَرْجُو أَنَّ الإِذْنَ فِى الْكُلِّ. وَلَمْ يَرَ بِهِ بَأْسًا إِذَا أَذِنَ لَهُ أَنْ يُصَلِّىَ بِهِ.’
Tercemesi:
Bize Hennâd, ona Ebu Muâviye, ona el-A'meş; (T)
Bize Mahmud b. Gaylân, ona Ebu Muâviye ve Abdullah b. Nümeyr, onlara el-A'meş, ona İsmail b. Racâ ez-Zübeydî, ona Evs b. Dam'ac, ona da Ebu Mesud el-Ensârî, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir topluluğa aralarında Allah'ın Kitabını en iyi bilen kişi imam olur. Eğer (cemaat) Kur'an'ı aynı ölçüde biliyorsa, sünneti en iyi bilen imam olur. Eğer sünnet bilgileri aynı düzeydeyse, daha önce hicret etmiş olan imamlığa layık olur. Eğer hicret zamanı açısından da eşitseler, bu sefer de yaşı en büyük olan imam olur. Birinin evinde ona imamlık yapılmaz. Onun evinde, kendisi için ayrılmış özel yere de onun izni olmadan oturulmaz."
Mahmud b. Gaylân, İbn Nümeyr'den rivayet ettiği hadiste (benzer bir lafızla) "Yaş bakımından daha önde olan (imam olur)." ifadesini zikretmiştir. Ebu İsa (TirmizÎ) şöyle demiştir: Bu konuda Ebu Said, Enes b. Malik, Malik b. Huveyris ve Amr b. Seleme'den de hadis rivayet edilmiştir.
Ebu İsa (TirmizÎ) şöyle demiştir: Ebu Mesud'un bu hadisi, hasen-sahihtir. Âlimlerin ameli bu hadise göredir Onlar: 'insanların imamlık yapmaya en layık olanı, Allah'ın Kitabı'nı ve sünneti en iyi bilenidir.' 'Evin sahibi, imam olmaya daha layıktır' demişlerdir. Onlardan bazıları da, ev sahibi namaz kıldırması için bir başkasına izin vermişse, o kişinin namaz kıldırmasında bir beis olmadığını söylemişlerdir. Bazı âlimler bu görüşü doğru bulmayarak sünnet olan hususun, ev sahibinin namaz kıldırması olduğunu belirtmişlerdir. Ahmed b. Hanbel ise: 'Nebî (sav)'nin, "Birinin evinde ona imamlık yapılmaz. Onun evinde, kendisi için ayrılmış özel yere de onun izni olmadan oturulmaz." sözden hareketle, (ev sahibi) izin verdiğinde, bu iznin her şey için geçerli olduğunu umarım.' demiş ve ev sahibi imam olması için bir kişiye izin verdiğinde, onun namaz kıldırmasında bir sakınca görmemiştir.
Açıklama:
''أَقْرَؤُهُمْ لِكِتَابِ اللَّهِ'' ifadesinin, tilavet olarak değil de bilmek olarak anlaşılabileceğine dair bk. Mübârekfûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, Dâru'l-Kütübi'l-İlmiyye, II, 28).
Hadisin sonunda yer alan değerlendirmelerden İbn Hanbel'in görüşünün hemen akabinde yer alan ''وَلَمْ يَرَ بِهِ بَأْسًا إِذَا أَذِنَ لَهُ أَنْ يُصَلِّىَ بِهِ'' ifadesi bizzat ona mı aittir, yoksa Ahmed'den nakilde bulunan Tirmizî'nin İbn Hanbel'in görüşünü bir kez daha ifade edişi midir, tam olarak anlaşılamamış; Ahmed'in sözünün devamı olarak tercümeye yansıtılmıştır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Salât 60, 1/458
Senetler:
1. Ebu Mesud el-Ensarî (Ukbe b. Amr b. Sa'lebe b. Esire b. Asire)
2. Evs b. Dam'ac en-Nehaî (Evs b. Dam'ac)
3. Ebu İshak İsmail b. Reca ez-Zübeydi (İsmail b. Reca b. Rabî'a)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Hişam Abdullah b. Nümeyr el-Hemdânî (Abdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye)
6. Ebu Ahmed Mahmud b. Ğaylan el-Adevi (Mahmud b. Ğaylan)
Konular:
İmamet, Namaz, imamette ehliyet
KTB, NAMAZ,
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ . قَالَ وَقَالَ لِى خَلِيفَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا حَبِيبٌ الْمُعَلِّمُ عَنْ عَطَاءٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - قَالَ أَهَلَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم هُوَ وَأَصْحَابُهُ بِالْحَجِّ ، وَلَيْسَ مَعَ أَحَدٍ مِنْهُمْ هَدْىٌ ، غَيْرَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَطَلْحَةَ ، وَقَدِمَ عَلِىٌّ مِنَ الْيَمَنِ ، وَمَعَهُ هَدْىٌ فَقَالَ أَهْلَلْتُ بِمَا أَهَلَّ بِهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم . فَأَمَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَصْحَابَهُ أَنْ يَجْعَلُوهَا عُمْرَةً ، وَيَطُوفُوا ، ثُمَّ يُقَصِّرُوا وَيَحِلُّوا ، إِلاَّ مَنْ كَانَ مَعَهُ الْهَدْىُ ، فَقَالُوا نَنْطَلِقُ إِلَى مِنًى ، وَذَكَرُ أَحَدِنَا يَقْطُرُ ، فَبَلَغَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ: " لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ مَا أَهْدَيْتُ ، وَلَوْلاَ أَنَّ مَعِى الْهَدْىَ لأَحْلَلْتُ" . وَحَاضَتْ عَائِشَةُ - رضى الله عنها - فَنَسَكَتِ الْمَنَاسِكَ كُلَّهَا ، غَيْرَ أَنَّهَا لَمْ تَطُفْ بِالْبَيْتِ ، فَلَمَّا طَهُرَتْ طَافَتْ بِالْبَيْتِ . قَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ تَنْطَلِقُونَ بِحَجَّةٍ وَعُمْرَةٍ ، وَأَنْطَلِقُ بِحَجٍّ "فَأَمَرَ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ أَبِى بَكْرٍ أَنْ يَخْرُجَ مَعَهَا إِلَى التَّنْعِيمِ" ، فَاعْتَمَرَتْ بَعْدَ الْحَجِّ .
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhab; (T) Bana Halife, ona Abdülvehhab, ona Habib el-Muallim, ona Atâ, ona da Câbir b. Abdullah şöyle söylemiştir:
Nebi (sav) ve ashabı hac niyetiyle ihrama girdi. İçlerinden Nebi'nin (sav) ve Talha'nın dışında hiç kimsenin yanında bir kurbanlık yoktu. Hz. Ali de yanında bir kurbanlık ile birlikte Yemen'den geldi ve Nebi (sav) hangi niyetle ihrama girdiyse ben de o niyetle ihrama girdim, dedi. Nebi (sav) ashabından beraberinde kurbanlık bulunmayanlara niyetlerini umre niyetine çevirmelerini, tavaf etmelerini, sonra da saçlarını kısaltıp ihramdan çıkmalarını emretti. Bu sefer onlar, herhangi birimizin erkeklik organından (meni) damlamakta iken Mina'ya mı gideceğiz? dediler. Bu söylenenler Nebi'ye (sav) ulaşınca O, şöyle buyurdu: "Yaşadığımız aynı durumlarla gelecekte karşılaşsam ben hedy kurbanı getirmem. Yanımda kurbanlık bulunmasaydı ihramdan da kesinlikle çıkardım."
(Bu sırada) Hz. Aişe hayız oldu. Beyt'i tavaf etmenin dışında hac ibadetlerinin hepsini yerine getirdi. Ay halinden temizlendikten sonra Beyt'i tavaf etti. Ey Allah'ın Rasulü, sizler bir hac ve bir umre yapmış olarak döneceksiniz. Ben ise sadece bir hac yapmış olarak döneceğim deyince, Allah Rasulü "Abdurrahman b. Ebu Bekir'e Âişe ile beraber Tenim'e gitmelerini emretti." Böylece o da hacdan sonra bir umre yapmış oldu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10667, B001651
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ . قَالَ وَقَالَ لِى خَلِيفَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا حَبِيبٌ الْمُعَلِّمُ عَنْ عَطَاءٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - قَالَ أَهَلَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم هُوَ وَأَصْحَابُهُ بِالْحَجِّ ، وَلَيْسَ مَعَ أَحَدٍ مِنْهُمْ هَدْىٌ ، غَيْرَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَطَلْحَةَ ، وَقَدِمَ عَلِىٌّ مِنَ الْيَمَنِ ، وَمَعَهُ هَدْىٌ فَقَالَ أَهْلَلْتُ بِمَا أَهَلَّ بِهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم . فَأَمَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَصْحَابَهُ أَنْ يَجْعَلُوهَا عُمْرَةً ، وَيَطُوفُوا ، ثُمَّ يُقَصِّرُوا وَيَحِلُّوا ، إِلاَّ مَنْ كَانَ مَعَهُ الْهَدْىُ ، فَقَالُوا نَنْطَلِقُ إِلَى مِنًى ، وَذَكَرُ أَحَدِنَا يَقْطُرُ ، فَبَلَغَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ: " لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ مَا أَهْدَيْتُ ، وَلَوْلاَ أَنَّ مَعِى الْهَدْىَ لأَحْلَلْتُ" . وَحَاضَتْ عَائِشَةُ - رضى الله عنها - فَنَسَكَتِ الْمَنَاسِكَ كُلَّهَا ، غَيْرَ أَنَّهَا لَمْ تَطُفْ بِالْبَيْتِ ، فَلَمَّا طَهُرَتْ طَافَتْ بِالْبَيْتِ . قَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ تَنْطَلِقُونَ بِحَجَّةٍ وَعُمْرَةٍ ، وَأَنْطَلِقُ بِحَجٍّ "فَأَمَرَ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ أَبِى بَكْرٍ أَنْ يَخْرُجَ مَعَهَا إِلَى التَّنْعِيمِ" ، فَاعْتَمَرَتْ بَعْدَ الْحَجِّ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhab; (T) Bana Halife, ona Abdülvehhab, ona Habib el-Muallim, ona Atâ, ona da Câbir b. Abdullah şöyle söylemiştir:
Nebi (sav) ve ashabı hac niyetiyle ihrama girdi. İçlerinden Nebi'nin (sav) ve Talha'nın dışında hiç kimsenin yanında bir kurbanlık yoktu. Hz. Ali de yanında bir kurbanlık ile birlikte Yemen'den geldi ve Nebi (sav) hangi niyetle ihrama girdiyse ben de o niyetle ihrama girdim, dedi. Nebi (sav) ashabından beraberinde kurbanlık bulunmayanlara niyetlerini umre niyetine çevirmelerini, tavaf etmelerini, sonra da saçlarını kısaltıp ihramdan çıkmalarını emretti. Bu sefer onlar, herhangi birimizin erkeklik organından (meni) damlamakta iken Mina'ya mı gideceğiz? dediler. Bu söylenenler Nebi'ye (sav) ulaşınca O, şöyle buyurdu: "Yaşadığımız aynı durumlarla gelecekte karşılaşsam ben hedy kurbanı getirmem. Yanımda kurbanlık bulunmasaydı ihramdan da kesinlikle çıkardım."
(Bu sırada) Hz. Aişe hayız oldu. Beyt'i tavaf etmenin dışında hac ibadetlerinin hepsini yerine getirdi. Ay halinden temizlendikten sonra Beyt'i tavaf etti. Ey Allah'ın Rasulü, sizler bir hac ve bir umre yapmış olarak döneceksiniz. Ben ise sadece bir hac yapmış olarak döneceğim deyince, Allah Rasulü "Abdurrahman b. Ebu Bekir'e Âişe ile beraber Tenim'e gitmelerini emretti." Böylece o da hacdan sonra bir umre yapmış oldu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 81, 1/516
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Muhammed Ata b. Ebu Rabah el-Kuraşî (Ata b. Eslem)
3. Ebu Muhammed Habib b. Zaide el-Muallim (Habib b. Zaide)
4. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Hac, Hacc-ı kıran
Hac, Hacc-ı temettu
Hac, hayızlı/lohusa kadının
Hac, sünnetleri
Hz. Peygamber, veda haccı
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, Osman b. Ebu Şeybe, Hişam b. Ammar ed-Dımeşkî ile Süleyman b. Abdurrahman ed-Dımeşkî –bazen birisi diğerine göre bir kelime veya bazı ifadeler fazlalığı ile rivayet ederek- dediler ki: Bize Hatim b. İsmail, ona Cafer b. Muhammed, ona babası () şöyle rivayet etmiştir:
Cabir b. Abdullah'ın huzuruna girdik, yanına vardığımızda gelenlerin kimler olduklarını sordu. Sonunda bana gelince ben “Ben Muhammed b. Ali b. Hüseyin'im” dedim. Elini başımın üzerine koydu, (gömleğimin) üst düğmesini çözdü sonra da alt düğmemi çözdü, arkasından avucunu göğsümün ortasına koydu. O gün ben genç bir çocuk idim. Bana “Merhaba sana, hoş geldin ey kardeşimin oğlu, istediğini sorabilirsin” dedi. Ben de ona sordum, gözleri görmüyordu, namaz vakti gelince dokuma bir elbiseye sarınmış olduğu halde namaza kalktı. O, elbiseyi omuzlarına attıkça küçük olduğundan ötürü uçları kendisine doğru geri düşüyordu. Bizlere namaz kıldırdı. Hâlbuki ridası da yanında askılık üzerinde duruyordu. Bana “Rasulullah'ın (sav) haccedişini anlat” dedim. Eliyle dokuz sayısını gösterdikten sonra şöyle dedi:
"Rasulullah (sav) dokuz yıl haccetmedi. Sonra onuncu yılda halk arasında Rasulullah'ın (sav) haccedeceği ilanını yaptırdı. Medine'ye çok sayıda insan geldi, hepsi de Rasulullah'a (sav) uymak, onun yaptığı gibi yapmak istiyordu. Rasulullah (sav) çıktı, biz de onunla çıktık. Nihayet Zu'l-Huleyfe'ye geldiğinde Umeys'in kızı Esma, Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'i doğurdu. Rasulullah'a (sav) 'Nasıl yapayım' diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (sav) de 'boy abdesti al ve bir bez bağlayarak loğusalık kanını kesip ihrama gir' buyurdu. Rasulullah (sav) mescitte namaz kıldıktan sonra Kasvâ adındaki devesine bindi. Devesinin sırtında olduğu halde devesi Beydâ düzlüğüne geldiğinde ayağa kalktı. Cabir der ki: onun önünde, binekle ve yaya olarak, gözümün görebildiği kadar insan gördüm. Bir o kadar da sağında, solunda ve arkasında vardı. Rasulullah (sav) aramızda bulunuyordu. Ona Kur'an iniyor, te'vilini de kendisi biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Derken Rasulullah 'Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerîke lek, lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke lek! (Buyur Allah'ım, buyur! Buyur, hiçbir ortağın yok, buyur! Şüphesiz tüm hamd ve nimet sana ait, mülk de sana aittir, hiçbir ortağın yoktur)' diyerek telbiye getirdi. İnsanlar da onunla birlikte telbiye getirdiler. Rasulullah (sav) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. Rasulullah (sav), kendi telbiyesine devam etti."
"Cabir der ki: Biz hacdan başka bir niyet yapmadık, umreyi bilmiyorduk. Nihayet Kâbe'ye vardığımız zaman, Hz. Peygamber (sav) Hacer-i Esved'in bulunduğu rüknü selamladı. Tavafının ilk üç şavtında remel yaptı (hızlı adımlarla ve çalımlı yürüdü), dördünde normal yürüdü. Daha sonra İbrahim'in Makamına yaklaşarak 'Siz de İbrahim’in Makamından bir namazgâh edinin!' Bakara, 2/125 ayetini okudu. Makamı, kendisi ile Beyt arasında bıraktı. (Ravi Cafer b. Muhammed) der ki: Babam (Muhammed b. Ali) şöyle derdi: Benim bildiğim kadarıyla Cabir 'Hz. Peygamber (sav) kıldığı iki rekât namazda İhlas ile Kâfirûn surelerini okurdu' demiştir. -Bunu Süleyman demiştir. İbn Nufeyl ile Osman'ın rivayetine göre ise Râvi der ki: Babam, 'Cabir'in, bunu ancak Rasulullah'tan (sav) duyduğu için zikrettiğini sanıyorum' derdi. Rasul-i Ekrem (sav) sonra yine Hacerü’l-esved'e dönerek onu istilâm etti. Sonra (Safa) kapısından Safa'ya çıktı ve Safa'ya yaklaşınca 'Safa ile Merve Allah'ın nişanlarındandır' Bakara 2/158 mealindeki ayeti okudu. 'Allah'ın (zikrine) başladığı yerden başlıyorum' diyerek Safa'dan sa'y yapmaya başladı, onun üzerine çıktı. Beyt-i şerifi görünce kıbleye dönerek, Allah'ı birleyip O'na tekbir getirdi ve 'Lâ ilâhe illallahu vahdehû, lâ şerîke leh. lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Lâ ilâhe illallahu vahdehû, enceze va’dehû ve nasara abdehû ve hezeme’lahzâbe vahdehu (Bir tek Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk onundur, hamd de ona mahsustur. Hem o, her şeye kâdirdir! Bir tek Allah'tan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı)' dedi. Bu arada dua okudu ve bunun aynısını üç kez tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları, vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yürüdü. Ayakları vadiden yükselince (normal) yürüyüş geçti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de Safâ'da yaptığı gibi hareket etti. Merve üzerinde (sa'yin) son tavafını (şavtını) yaparken 'sonradan öğrendiğimi baştan bilseydim (beraberimde) hedy (kurbanlık) getirmez, (önce) umre yapardım. Şimdi sizden hanginizin yanında hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin!' dedi. Bunun üzerine Süraka b. Malik b. Cü'şum ayağa kalkarak 'ey Allah'ın Resulü! Bu iş, içinde bulunduğumuz bu yıla mı mahsus, yoksa ilelebet devam edecek mi?' diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki kez 'umre, hacca dahil olmuştur! Hayır! Ebedi olarak devam edecektir' buyurdu. Ali (ra) Yemen'den Nebi'nin (sav) develerini getirdi. Fatıma'yı da (r. anha) ihramdan çıkanlar arasında buldu. Fatıma boyalı elbise giymiş ve sürme çekmişti. Ali onun bu yaptığına tepki gösterdiyse de Fatıma 'bunu bana babam emretti' dedi." Cabir der ki: "Ali, Irak'ta iken şöyle derdi: Bunun üzerine ben Fatıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Rasulullah (sav) adına söylediklerini sormak için Rasulullah'a (sav) gittim. Ona Fatıma'nın yaptıklarına tepki gösterdiğimi söyledim. Rasul-i Ekrem (sav) bana 'doğru söylemiş. Doğru söylemiş. Sen, hacca niyetlenirken ne dedin?' diye sordu. Ben de 'ya Rabbi! Rasulün neye niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim' cevabını verdim. Rasul-i Ekrem (sav) 'benim yanımda hedyim (kurbanlığım) var. Sen de ihramdan çıkma' buyurdu. Hz. Ali'nin Yemen'den getirdikleri ile Nebi'nin (sav) beraberinde getirdikleri hedy (kurbanlık) yüz adetti."
"Hacca gelmiş olanların hepsi ihramdan çıkıp saçlarını kısalttılar. Nebi (sav) ile beraberinde hediyelik kurbanlık olanlar müstesna. (Cabir devamla) dedi ki: (Zülhicce'nin sekizinci günü olan) Terviye gününde Minâ'ya yöneldiler ve hac niyetiyle ihrama girdiler. Rasulullah (sav) Minâ'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve (ertesi gün) sabah namazını kıldı. Arkasından kısa bir süre bekledi. Güneş doğunca ve verdiği emir üzere kıldan çadırının kurulmasını isteyince, çadırı Nemire'de kuruldu. Rasulullah (sav) yoluna devam etti. Kureyşliler ise Rasulullah'ın (sav) Müzdelife'de Meş'ar-i Haram yanında –tıpkı cahiliye döneminde Kureyş’in yaptığı gibi- vakfe yapacağından şüphe etmiyorlardı ama Rasulullah (sav) burayı geçerek geride bıraktı ve Arafat'a kadar geldi. Çadırının Nemire'de kurulmuş olduğunu gördü, çadırına indi. Nihayet güneş batıya doğru meyledince verdiği emir üzerine Kasvâ onun için eyerlendi. Nihayet vadinin iç tarafına kadar geldi, insanlara bir hutbe vererek şöyle buyurdu:"
"Şüphesiz içinde bulunduğunuz bu aydaki bu gününüzün, içinde bulunduğunuz bu şehrin, son derece tazimi hak eden değeri gibi, şüphesiz kanlarınız, (canlarınız) da mallarınız da birbirinize haramdır. Şunu bilin ki cahiliyeye ait her bir şey benim ayaklarımın altındadır. Cahiliye dönemi kan davaları ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım kan davası da bizim kan davamızdır, İbn Rabia'nın kan davasıdır Ravi Süleyman 'Rabia b. el-Hâris b. Abdülmuttalib’in kan davasıdır' demiştir. Ravilerden bazısı onun (Rabîa'nın), Sa'd oğulları arasında sütanneye verilmiş olduğunu ve Huzeyllilerin onu öldürdüğünü söylemiştir. (Allah Rasulü devamla buyurdu ki) Cahiliye döneminin faizi de ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz ise bize ait bir faiz olarak Abbas b. Abdulmuttalib'in alacaklısı olduğu faizdir. Onun tamamı da kaldırılmıştır. Kadınlar hususunda da Allah'tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız, onların fercleri size Allah'ın adı ile helal olmuştur. Şüphesiz sizin onlar üzerinde, sizin döşeklerinizi hoşunuza gitmeyecek herhangi bir kimseye çiğnetmemeleri hakkınızdır. Eğer böyle bir şey yapacak olurlarsa, onları (can yakmayan, iz bırakmayan) bir şekilde dövünüz. Yine onların üzerinde geçimlerini ve giyeceklerini maruf bir şekilde sağlamanız da bir haktır. Ben size, sımsıkı sarılmanızda, asla sapmayacağınız bir emanet bırakıyorum, Allah'ın Kitabı! Sizlere yarın benim hakkımda sorulacak ne diyeceksiniz?' Ashab 'Senin tebliğ ettiğine, görevini eksiksiz yerine getirdiğine, nasihat ettiğine (samimiyetle öğüt verdiğine) şahitlik edeceğiz' dediler. Sonra O, şehadet parmağını göğe kaldırıp insanlara doğru indirerek 'şahit ol Allah'ım, şahit ol Allah'ım, şahit ol Allah'ım' buyurdu."
"Sonra Bilâl ezan okudu, arkasından kamet getirdi. Öğle namazını kıldırdıktan sonra yine kamet getirdi, ikindi namazını kıldırdı, ikisi arasında herhangi bir namaz da kılmadı. Daha sonra Kasvâ'ya binerek vakfe yerine kadar geldi. Devesi Kasvâ'nın karnını kayalıklara doğru gelecek şekilde durdurdu ve yayaların toplandığı yeri önüne alarak kıbleye yöneldi. Güneş batıp, güneşin tamamı batarak sarılığı da azıcık kayboluncaya kadar vakfesini sürdürdü. Rasulullah (sav), Üsâme'yi arkasına (terkisine) bindirerek Arafat'tan ayrıldı. Kasvâ'nın yularını da oldukça sıkı tutmuştu. Hatta başı neredeyse eyerinin ayaklarının bulunduğu ön tarafına değecekti. Bu arada o sağ eliyle işaret ederek 'Ey insanlar (acele etmeyin), sakin olun, ey insanlar (acele etmeyin) sakin olun' diyordu. Herhangi bir tepeye geldikçe Kasvâ'nın yularını o tepeyi tırmanıncaya kadar azıcık gevşetiyordu. Sonunda Müzdelife'ye vardı. Akşam ve yatsı namazlarını bir ezan ve iki kamet ile kıldırdı. (Ravi) Osman der ki: İkisi arasında herhangi bir nafile namaz kılmadı. Sonra diğer ravilerle birlikte ittifakla dediler ki:-Sonra Rasulullah (sav) fecir çıkıncaya kadar yattı, sabah olduğunu anlayınca da sabah namazını kıldı. Süleyman Bir ezan ve bir kamet ile (kıldı), dedi. Sonra raviler ittifakla şöyle devam etti: Sonra Rasulullah (sav) Kasvâ'ya bindi ve Meş'ar-i Haram'a gelince üzerine çıktı Osman ve Süleyman dedi ki: Kıbleye yöneldi, Allah'a hamd etti, tekbir ve tehlil getirdi. Osman ise: O'nu birledi ibaresini de ekledi. Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfesini devam ettirdi. Daha sonra Rasulullah (sav) güneş doğmadan önce yola koyuldu, arkasına Fadl b. Abbas'ı bindirdi. Fadl, saçları güzel, beyaz tenli, güzel görünümlü bir adamdı. Rasulullah (sav) ayrılınca, bu sefer kadınlar da yürüyerek geçiyordu. Fadl onlara bakmaya koyuldu. Rasulullah (sav) elini Fadl’ın yüzünün üzerine koydu (yüzünü kapattı). Fadl ise yüzünü öbür tarafa çevirdi. Rasulullah da (sav) eli ile onu öbür tarafa çevirdi, Fadl yüzünü diğer tarafa çevirerek bakmaya koyuldu. Nihayet Muhassir vadisine gelince bineğini bir parça hızlandırdı. Sonra büyük Cemre'ye seni çıkartan ortadaki yolu izledi. Nihayet ağacın yanındaki Cemre’ye gelince, ona yedi küçük çakıl taşı attı. Her bir taşı attığında tekbir getiriyordu. Taşlar küçük fiske taşlarını andırıyordu. Vadinin iç tarafından (Cemreye) taş attıktan sonra Rasulullah (sav) kurban kesim yerine gitti, kendi eliyle altmış üç deve boğazladıktan sonra, Ali’ye de geri kalanları kesmesini emretti ve onu kendi kurbanlıklarına ortak etti. Daha sonra her bir deveden bir parça et alınmasını emretti. Bu etler bir kazana konuldu, pişirildi, her ikisi de etten yiyip, suyundan içtiler Süleyman dedi ki: Sonra bineğine bindi sonra Rasulullah (sav) Kâbe'ye gitti. Mekke'de öğle namazını kıldıktan sonra, Zemzem kuyusunun başında hacılara su içirmekte olan Abdulmuttalib oğullarının yanına vardı ve '(Zemzem kuyusundan) su çekin ey Muttalib oğulları, eğer insanların size galip gelerek bu sikaye (hacılara su içirme) görevini sizden almayacak olsalardı, şüphesiz ben de sizinle su çekecektim' buyurdu. Onlar da kendisine bir kova uzattılar, O (sav) da o kovadan içti."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11471, D001905
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِىُّ وَعُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَهِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ وَسُلَيْمَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الدِّمَشْقِيَّانِ - وَرُبَّمَا زَادَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ الْكَلِمَةَ وَالشَّىْءَ - قَالُوا حَدَّثَنَا حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ دَخَلْنَا عَلَى جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ فَلَمَّا انْتَهَيْنَا إِلَيْهِ سَأَلَ عَنِ الْقَوْمِ حَتَّى انْتَهَى إِلَىَّ فَقُلْتُ أَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِىِّ بْنِ حُسَيْنٍ. فَأَهْوَى بِيَدِهِ إِلَى رَأْسِى فَنَزَعَ زِرِّى الأَعْلَى ثُمَّ نَزَعَ زِرِّى الأَسْفَلَ ثُمَّ وَضَعَ كَفَّهُ بَيْنَ ثَدْيَىَّ وَأَنَا يَوْمَئِذٍ غُلاَمٌ شَابٌّ. فَقَالَ مَرْحَبًا بِكَ وَأَهْلاً يَا ابْنَ أَخِى سَلْ عَمَّا شِئْتَ. فَسَأَلْتُهُ وَهُوَ أَعْمَى وَجَاءَ وَقْتُ الصَّلاَةِ فَقَامَ فِى نِسَاجَةٍ مُلْتَحِفًا بِهَا يَعْنِى ثَوْبًا مُلَفَّقًا كُلَّمَا وَضَعَهَا عَلَى مَنْكِبِهِ رَجَعَ طَرَفَاهَا إِلَيْهِ مِنْ صِغَرِهَا فَصَلَّى بِنَا وَرِدَاؤُهُ إِلَى جَنْبِهِ عَلَى الْمِشْجَبِ. فَقُلْتُ أَخْبِرْنِى عَنْ حَجَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. فَقَالَ بِيَدِهِ فَعَقَدَ تِسْعًا. ثُمَّ قَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَكَثَ تِسْعَ سِنِينَ لَمْ يَحُجَّ ثُمَّ أُذِّنَ فِى النَّاسِ فِى الْعَاشِرَةِ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَاجٌّ فَقَدِمَ الْمَدِينَةَ بَشَرٌ كَثِيرٌ كُلُّهُمْ يَلْتَمِسُ أَنْ يَأْتَمَّ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَيَعْمَلَ بِمِثْلِ عَمَلِهِ فَخَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَخَرَجْنَا مَعَهُ حَتَّى أَتَيْنَا ذَا الْحُلَيْفَةِ فَوَلَدَتْ أَسْمَاءُ بِنْتُ عُمَيْسٍ مُحَمَّدَ بْنَ أَبِى بَكْرٍ فَأَرْسَلَتْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَيْفَ أَصْنَعُ قَالَ "اغْتَسِلِى وَاسْتَذْفِرِى بِثَوْبٍ وَأَحْرِمِى." فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الْمَسْجِدِ ثُمَّ رَكِبَ الْقَصْوَاءَ حَتَّى إِذَا اسْتَوَتْ بِهِ نَاقَتُهُ عَلَى الْبَيْدَاءِ. قَالَ جَابِرٌ نَظَرْتُ إِلَى مَدِّ بَصَرِى مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ مِنْ رَاكِبٍ وَمَاشٍ وَعَنْ يَمِينِهِ مِثْلَ ذَلِكَ وَعَنْ يَسَارِهِ مِثْلَ ذَلِكَ وَمِنْ خَلْفِهِ مِثْلَ ذَلِكَ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَيْنَ أَظْهُرِنَا وَعَلَيْهِ يَنْزِلُ الْقُرْآنُ وَهُوَ يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ فَمَا عَمِلَ بِهِ مِنْ شَىْءٍ عَمِلْنَا بِهِ فَأَهَلَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالتَّوْحِيدِ. "لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ." وَأَهَلَّ النَّاسُ بِهَذَا الَّذِى يُهِلُّونَ بِهِ فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيْهِمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا مِنْهُ وَلَزِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تَلْبِيَتَهُ. قَالَ جَابِرٌ لَسْنَا نَنْوِى إِلاَّ الْحَجَّ لَسْنَا نَعْرِفُ الْعُمْرَةَ حَتَّى إِذَا أَتَيْنَا الْبَيْتَ مَعَهُ اسْتَلَمَ الرُّكْنَ فَرَمَلَ ثَلاَثًا وَمَشَى أَرْبَعًا ثُمَّ تَقَدَّمَ إِلَى مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ فَقَرَأَ "(وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى)" فَجَعَلَ الْمَقَامَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْبَيْتِ قَالَ فَكَانَ أَبِى يَقُولُ قَالَ ابْنُ نُفَيْلٍ وَعُثْمَانُ وَلاَ أَعْلَمُهُ ذَكَرَهُ إِلاَّ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. قَالَ سُلَيْمَانُ وَلاَ أَعْلَمُهُ إِلاَّ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقْرَأُ فِى الرَّكْعَتَيْنِ بِـ "( قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ )" وَبِـ "( قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ )" ثُمَّ رَجَعَ إِلَى الْبَيْتِ فَاسْتَلَمَ الرُّكْنَ ثُمَّ خَرَجَ مِنَ الْبَابِ إِلَى الصَّفَا فَلَمَّا دَنَا مِنَ الصَّفَا قَرَأَ "(إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ)""نَبْدَأُ بِمَا بَدَأَ اللَّهُ بِهِ." فَبَدَأَ بِالصَّفَا فَرَقِىَ عَلَيْهِ حَتَّى رَأَى الْبَيْتَ فَكَبَّرَ اللَّهَ وَوَحَّدَهُ وَقَالَ "لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ أَنْجَزَ وَعْدَهُ وَنَصَرَ عَبْدَهُ وَهَزَمَ الأَحْزَابَ وَحْدَهُ." ثُمَّ دَعَا بَيْنَ ذَلِكَ وَقَالَ مِثْلَ هَذَا ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ نَزَلَ إِلَى الْمَرْوَةِ حَتَّى إِذَا انْصَبَّتْ قَدَمَاهُ رَمَلَ فِى بَطْنِ الْوَادِى حَتَّى إِذَا صَعِدَ مَشَى حَتَّى أَتَى الْمَرْوَةَ فَصَنَعَ عَلَى الْمَرْوَةِ مِثْلَ مَا صَنَعَ عَلَى الصَّفَا حَتَّى إِذَا كَانَ آخِرُ الطَّوَافِ عَلَى الْمَرْوَةِ قَالَ "إِنِّى لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أَمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ لَمْ أَسُقِ الْهَدْىَ وَلَجَعَلْتُهَا عُمْرَةً فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ لَيْسَ مَعَهُ هَدْىٌ فَلْيَحْلِلْ وَلْيَجْعَلْهَا عُمْرَةً." فَحَلَّ النَّاسُ كُلُّهُمْ وَقَصَّرُوا إِلاَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَمَنْ كَانَ مَعَهُ هَدْىٌ فَقَامَ سُرَاقَةُ بْنُ جُعْشُمٍ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلِعَامِنَا هَذَا أَمْ لِلأَبَدِ فَشَبَّكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَصَابِعَهُ فِى الأُخْرَى ثُمَّ قَالَ "دَخَلَتِ الْعُمْرَةُ فِى الْحَجِّ." هَكَذَا مَرَّتَيْنِ "لاَ بَلْ لأَبَدِ أَبَدٍ لاَ بَلْ لأَبَدِ أَبَدٍ." قَالَ وَقَدِمَ عَلِىٌّ - رضى الله عنه - مِنَ الْيَمَنِ بِبُدْنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَوَجَدَ فَاطِمَةَ - رضى الله عنها - مِمَّنْ حَلَّ وَلَبِسَتْ ثِيَابًا صَبِيغًا وَاكْتَحَلَتْ فَأَنْكَرَ عَلِىٌّ ذَلِكَ عَلَيْهَا وَقَالَ مَنْ أَمَرَكِ بِهَذَا فَقَالَتْ أَبِى. فَكَانَ عَلِىٌّ يَقُولُ بِالْعِرَاقِ ذَهَبْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُحَرِّشًا عَلَى فَاطِمَةَ فِى الأَمْرِ الَّذِى صَنَعَتْهُ مُسْتَفْتِيًا لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الَّذِى ذَكَرَتْ عَنْهُ فَأَخْبَرْتُهُ أَنِّى أَنْكَرْتُ ذَلِكَ عَلَيْهَا فَقَالَتْ إِنَّ أَبِى أَمَرَنِى بِهَذَا. فَقَالَ "صَدَقَتْ صَدَقَتْ مَاذَا قُلْتَ حِينَ فَرَضْتَ الْحَجَّ." قَالَ قُلْتُ اللَّهُمَّ إِنِّى أُهِلُّ بِمَا أَهَلَّ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. قَالَ "فَإِنَّ مَعِىَ الْهَدْىَ فَلاَ تَحْلِلْ." قَالَ وَكَانَ جَمَاعَةُ الْهَدْىِ الَّذِى قَدِمَ بِهِ عَلِىٌّ مِنَ الْيَمَنِ وَالَّذِى أَتَى بِهِ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مِنَ الْمَدِينَةِ مِائَةً فَحَلَّ النَّاسُ كُلُّهُمْ وَقَصَّرُوا إِلاَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم وَمَنْ كَانَ مَعَهُ هَدْىٌ قَالَ فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ وَوَجَّهُوا إِلَى مِنًى أَهَلُّوا بِالْحَجِّ فَرَكِبَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَصَلَّى بِمِنًى الظُّهْرَ وَالْعَصْرَ وَالْمَغْرِبَ وَالْعِشَاءَ وَالصُّبْحَ ثُمَّ مَكَثَ قَلِيلاً حَتَّى طَلَعَتِ الشَّمْسُ وَأَمَرَ بِقُبَّةٍ لَهُ مِنْ شَعَرٍ فَضُرِبَتْ بِنَمِرَةَ فَسَارَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تَشُكُّ قُرَيْشٌ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاقِفٌ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ بِالْمُزْدَلِفَةِ كَمَا كَانَتْ قُرَيْشٌ تَصْنَعُ فِى الْجَاهِلِيَّةِ فَأَجَازَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَتَى عَرَفَةَ فَوَجَدَ الْقُبَّةَ قَدْ ضُرِبَتْ لَهُ بِنَمِرَةَ فَنَزَلَ بِهَا حَتَّى إِذَا زَاغَتِ الشَّمْسُ أَمَرَ بِالْقَصْوَاءِ فَرُحِلَتْ لَهُ فَرَكِبَ حَتَّى أَتَى بَطْنَ الْوَادِى فَخَطَبَ النَّاسَ فَقَالَ "إِنَّ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ عَلَيْكُمْ حَرَامٌ كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِى شَهْرِكُمْ هَذَا فِى بَلَدِكُمْ هَذَا أَلاَ إِنَّ كُلَّ شَىْءٍ مِنْ أَمْرِ الْجَاهِلِيَّةِ تَحْتَ قَدَمَىَّ مَوْضُوعٌ وَدِمَاءُ الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعَةٌ وَأَوَّلُ دَمٍ أَضَعُهُ دِمَاؤُنَا دَمُ."
قَالَ عُثْمَانُ "دَمُ ابْنِ رَبِيعَةَ."
وَقَالَ سُلَيْمَانُ "دَمُ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ." وَقَالَ بَعْضُ هَؤُلاَءِ كَانَ مُسْتَرْضَعًا فِى بَنِى سَعْدٍ فَقَتَلَتْهُ هُذَيْلٌ "وَرِبَا الْجَاهِلِيَّةِ مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ رِبًا أَضَعُهُ رِبَانَا رِبَا عَبَّاسِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَإِنَّهُ مَوْضُوعٌ كُلُّهُ اتَّقُوا اللَّهَ فِى النِّسَاءِ فَإِنَّكُمْ أَخَذْتُمُوهُنَّ بِأَمَانَةِ اللَّهِ وَاسْتَحْلَلْتُمْ فُرُوجَهُنَّ بِكَلِمَةِ اللَّهِ وَإِنَّ لَكُمْ عَلَيْهِنَّ أَنْ لاَ يُوطِئْنَ فُرُشَكُمْ أَحَدًا تَكْرَهُونَهُ فَإِنْ فَعَلْنَ فَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ وَلَهُنَّ عَلَيْكُمْ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَإِنِّى قَدْ تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا لَنْ تَضِلُّوا بَعْدَهُ إِنِ اعْتَصَمْتُمْ بِهِ كِتَابَ اللَّهِ وَأَنْتُمْ مَسْئُولُونَ عَنِّى فَمَا أَنْتُمْ قَائِلُونَ." قَالُوا نَشْهَدُ أَنَّكَ قَدْ بَلَّغْتَ وَأَدَّيْتَ وَنَصَحْتَ. ثُمَّ قَالَ بِأُصْبُعِهِ السَّبَّابَةِ يَرْفَعُهَا إِلَى السَّمَاءِ وَيَنْكِبُهَا إِلَى النَّاسِ "اللَّهُمَّ اشْهَدِ اللَّهُمَّ اشْهَدِ اللَّهُمَّ اشْهَدْ." ثُمَّ أَذَّنَ بِلاَلٌ ثُمَّ أَقَامَ فَصَلَّى الظُّهْرَ ثُمَّ أَقَامَ فَصَلَّى الْعَصْرَ وَلَمْ يُصَلِّ بَيْنَهُمَا شَيْئًا ثُمَّ رَكِبَ الْقَصْوَاءَ حَتَّى أَتَى الْمَوْقِفَ فَجَعَلَ بَطْنَ نَاقَتِهِ الْقَصْوَاءَ إِلَى الصَّخَرَاتِ وَجَعَلَ حَبْلَ الْمُشَاةِ بَيْنَ يَدَيْهِ فَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ فَلَمْ يَزَلْ وَاقِفًا حَتَّى غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَذَهَبَتِ الصُّفْرَةُ قَلِيلاً حِينَ غَابَ الْقُرْصُ وَأَرْدَفَ أُسَامَةَ خَلْفَهُ فَدَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدْ شَنَقَ لِلْقَصْوَاءِ الزِّمَامَ حَتَّى إِنَّ رَأْسَهَا لَيُصِيبُ مَوْرِكَ رَحْلِهِ وَهُوَ يَقُولُ بِيَدِهِ الْيُمْنَى "السَّكِينَةَ أَيُّهَا النَّاسُ السَّكِينَةَ أَيُّهَا النَّاسُ." كُلَّمَا أَتَى حَبْلاً مِنَ الْحِبَالِ أَرْخَى لَهَا قَلِيلاً حَتَّى تَصْعَدَ حَتَّى أَتَى الْمُزْدَلِفَةَ فَجَمَعَ بَيْنَ الْمَغْرِبِ وَالْعِشَاءِ بِأَذَانٍ وَاحِدٍ وَإِقَامَتَيْنِ - قَالَ عُثْمَانُ وَلَمْ يُسَبِّحْ بَيْنَهُمَا شَيْئًا ثُمَّ اتَّفَقُوا - ثُمَّ اضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى طَلَعَ الْفَجْرُ فَصَلَّى الْفَجْرَ حِينَ تَبَيَّنَ لَهُ الصُّبْحُ - قَالَ سُلَيْمَانُ بِنِدَاءٍ وَإِقَامَةٍ ثُمَّ اتَّفَقُوا - ثُمَّ رَكِبَ الْقَصْوَاءَ حَتَّى أَتَى الْمَشْعَرَ الْحَرَامَ فَرَقِىَ عَلَيْهِ قَالَ عُثْمَانُ وَسُلَيْمَانُ فَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَكَبَّرَهُ وَهَلَّلَهُ زَادَ عُثْمَانُ وَوَحَّدَهُ فَلَمْ يَزَلْ وَاقِفًا حَتَّى أَسْفَرَ جِدًّا ثُمَّ دَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَبْلَ أَنْ تَطْلُعَ الشَّمْسُ وَأَرْدَفَ الْفَضْلَ بْنَ عَبَّاسٍ وَكَانَ رَجُلاً حَسَنَ الشَّعْرِ أَبْيَضَ وَسِيمًا فَلَمَّا دَفَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَرَّ الظُّعُنُ يَجْرِينَ فَطَفِقَ الْفَضْلُ يَنْظُرُ إِلَيْهِنَّ فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ عَلَى وَجْهِ الْفَضْلِ وَصَرَفَ الْفَضْلُ وَجْهَهُ إِلَى الشِّقِّ الآخَرِ وَحَوَّلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ إِلَى الشِّقِّ الآخَرِ وَصَرَفَ الْفَضْلُ وَجْهَهُ إِلَى الشِّقِّ الآخَرِ يَنْظُرُ حَتَّى أَتَى مُحَسِّرًا فَحَرَّكَ قَلِيلاً ثُمَّ سَلَكَ الطَّرِيقَ الْوُسْطَى الَّذِى يُخْرِجُكَ إِلَى الْجَمْرَةِ الْكُبْرَى حَتَّى أَتَى الْجَمْرَةَ الَّتِى عِنْدَ الشَّجَرَةِ فَرَمَاهَا بِسَبْعِ حَصَيَاتٍ يُكَبِّرُ مَعَ كُلِّ حَصَاةٍ مِنْهَا بِمِثْلِ حَصَى الْخَذْفِ فَرَمَى مِنْ بَطْنِ الْوَادِى ثُمَّ انْصَرَفَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى الْمَنْحَرِ فَنَحَرَ بِيَدِهِ ثَلاَثًا وَسِتِّينَ وَأَمَرَ عَلِيًّا فَنَحَرَ مَا غَبَرَ - يَقُولُ مَا بَقِىَ - وَأَشْرَكَهُ فِى هَدْيِهِ ثُمَّ أَمَرَ مِنْ كُلِّ بَدَنَةٍ بِبَضْعَةٍ فَجُعِلَتْ فِى قِدْرٍ فَطُبِخَتْ فَأَكَلاَ مِنْ لَحْمِهَا وَشَرِبَا مِنْ مَرَقِهَا. قَالَ سُلَيْمَانُ ثُمَّ رَكِبَ ثُمَّ أَفَاضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى الْبَيْتِ فَصَلَّى بِمَكَّةَ الظُّهْرَ ثُمَّ أَتَى بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ وَهُمْ يَسْقُونَ عَلَى زَمْزَمَ فَقَالَ "انْزِعُوا بَنِى عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَلَوْلاَ أَنْ يَغْلِبَكُمُ النَّاسُ عَلَى سِقَايَتِكُمْ لَنَزَعْتُ مَعَكُمْ." فَنَاوَلُوهُ دَلْوًا فَشَرِبَ مِنْهُ.
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, Osman b. Ebu Şeybe, Hişam b. Ammar ed-Dımeşkî ile Süleyman b. Abdurrahman ed-Dımeşkî –bazen birisi diğerine göre bir kelime veya bazı ifadeler fazlalığı ile rivayet ederek- dediler ki: Bize Hatim b. İsmail, ona Cafer b. Muhammed, ona babası () şöyle rivayet etmiştir:
Cabir b. Abdullah'ın huzuruna girdik, yanına vardığımızda gelenlerin kimler olduklarını sordu. Sonunda bana gelince ben “Ben Muhammed b. Ali b. Hüseyin'im” dedim. Elini başımın üzerine koydu, (gömleğimin) üst düğmesini çözdü sonra da alt düğmemi çözdü, arkasından avucunu göğsümün ortasına koydu. O gün ben genç bir çocuk idim. Bana “Merhaba sana, hoş geldin ey kardeşimin oğlu, istediğini sorabilirsin” dedi. Ben de ona sordum, gözleri görmüyordu, namaz vakti gelince dokuma bir elbiseye sarınmış olduğu halde namaza kalktı. O, elbiseyi omuzlarına attıkça küçük olduğundan ötürü uçları kendisine doğru geri düşüyordu. Bizlere namaz kıldırdı. Hâlbuki ridası da yanında askılık üzerinde duruyordu. Bana “Rasulullah'ın (sav) haccedişini anlat” dedim. Eliyle dokuz sayısını gösterdikten sonra şöyle dedi:
"Rasulullah (sav) dokuz yıl haccetmedi. Sonra onuncu yılda halk arasında Rasulullah'ın (sav) haccedeceği ilanını yaptırdı. Medine'ye çok sayıda insan geldi, hepsi de Rasulullah'a (sav) uymak, onun yaptığı gibi yapmak istiyordu. Rasulullah (sav) çıktı, biz de onunla çıktık. Nihayet Zu'l-Huleyfe'ye geldiğinde Umeys'in kızı Esma, Ebu Bekir'in oğlu Muhammed'i doğurdu. Rasulullah'a (sav) 'Nasıl yapayım' diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (sav) de 'boy abdesti al ve bir bez bağlayarak loğusalık kanını kesip ihrama gir' buyurdu. Rasulullah (sav) mescitte namaz kıldıktan sonra Kasvâ adındaki devesine bindi. Devesinin sırtında olduğu halde devesi Beydâ düzlüğüne geldiğinde ayağa kalktı. Cabir der ki: onun önünde, binekle ve yaya olarak, gözümün görebildiği kadar insan gördüm. Bir o kadar da sağında, solunda ve arkasında vardı. Rasulullah (sav) aramızda bulunuyordu. Ona Kur'an iniyor, te'vilini de kendisi biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Derken Rasulullah 'Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerîke lek, lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk! Lâ şerîke lek! (Buyur Allah'ım, buyur! Buyur, hiçbir ortağın yok, buyur! Şüphesiz tüm hamd ve nimet sana ait, mülk de sana aittir, hiçbir ortağın yoktur)' diyerek telbiye getirdi. İnsanlar da onunla birlikte telbiye getirdiler. Rasulullah (sav) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. Rasulullah (sav), kendi telbiyesine devam etti."
"Cabir der ki: Biz hacdan başka bir niyet yapmadık, umreyi bilmiyorduk. Nihayet Kâbe'ye vardığımız zaman, Hz. Peygamber (sav) Hacer-i Esved'in bulunduğu rüknü selamladı. Tavafının ilk üç şavtında remel yaptı (hızlı adımlarla ve çalımlı yürüdü), dördünde normal yürüdü. Daha sonra İbrahim'in Makamına yaklaşarak 'Siz de İbrahim’in Makamından bir namazgâh edinin!' Bakara, 2/125 ayetini okudu. Makamı, kendisi ile Beyt arasında bıraktı. (Ravi Cafer b. Muhammed) der ki: Babam (Muhammed b. Ali) şöyle derdi: Benim bildiğim kadarıyla Cabir 'Hz. Peygamber (sav) kıldığı iki rekât namazda İhlas ile Kâfirûn surelerini okurdu' demiştir. -Bunu Süleyman demiştir. İbn Nufeyl ile Osman'ın rivayetine göre ise Râvi der ki: Babam, 'Cabir'in, bunu ancak Rasulullah'tan (sav) duyduğu için zikrettiğini sanıyorum' derdi. Rasul-i Ekrem (sav) sonra yine Hacerü’l-esved'e dönerek onu istilâm etti. Sonra (Safa) kapısından Safa'ya çıktı ve Safa'ya yaklaşınca 'Safa ile Merve Allah'ın nişanlarındandır' Bakara 2/158 mealindeki ayeti okudu. 'Allah'ın (zikrine) başladığı yerden başlıyorum' diyerek Safa'dan sa'y yapmaya başladı, onun üzerine çıktı. Beyt-i şerifi görünce kıbleye dönerek, Allah'ı birleyip O'na tekbir getirdi ve 'Lâ ilâhe illallahu vahdehû, lâ şerîke leh. lehu’l-mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Lâ ilâhe illallahu vahdehû, enceze va’dehû ve nasara abdehû ve hezeme’lahzâbe vahdehu (Bir tek Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk onundur, hamd de ona mahsustur. Hem o, her şeye kâdirdir! Bir tek Allah'tan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı)' dedi. Bu arada dua okudu ve bunun aynısını üç kez tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları, vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yürüdü. Ayakları vadiden yükselince (normal) yürüyüş geçti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de Safâ'da yaptığı gibi hareket etti. Merve üzerinde (sa'yin) son tavafını (şavtını) yaparken 'sonradan öğrendiğimi baştan bilseydim (beraberimde) hedy (kurbanlık) getirmez, (önce) umre yapardım. Şimdi sizden hanginizin yanında hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin!' dedi. Bunun üzerine Süraka b. Malik b. Cü'şum ayağa kalkarak 'ey Allah'ın Resulü! Bu iş, içinde bulunduğumuz bu yıla mı mahsus, yoksa ilelebet devam edecek mi?' diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki kez 'umre, hacca dahil olmuştur! Hayır! Ebedi olarak devam edecektir' buyurdu. Ali (ra) Yemen'den Nebi'nin (sav) develerini getirdi. Fatıma'yı da (r. anha) ihramdan çıkanlar arasında buldu. Fatıma boyalı elbise giymiş ve sürme çekmişti. Ali onun bu yaptığına tepki gösterdiyse de Fatıma 'bunu bana babam emretti' dedi." Cabir der ki: "Ali, Irak'ta iken şöyle derdi: Bunun üzerine ben Fatıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Rasulullah (sav) adına söylediklerini sormak için Rasulullah'a (sav) gittim. Ona Fatıma'nın yaptıklarına tepki gösterdiğimi söyledim. Rasul-i Ekrem (sav) bana 'doğru söylemiş. Doğru söylemiş. Sen, hacca niyetlenirken ne dedin?' diye sordu. Ben de 'ya Rabbi! Rasulün neye niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim' cevabını verdim. Rasul-i Ekrem (sav) 'benim yanımda hedyim (kurbanlığım) var. Sen de ihramdan çıkma' buyurdu. Hz. Ali'nin Yemen'den getirdikleri ile Nebi'nin (sav) beraberinde getirdikleri hedy (kurbanlık) yüz adetti."
"Hacca gelmiş olanların hepsi ihramdan çıkıp saçlarını kısalttılar. Nebi (sav) ile beraberinde hediyelik kurbanlık olanlar müstesna. (Cabir devamla) dedi ki: (Zülhicce'nin sekizinci günü olan) Terviye gününde Minâ'ya yöneldiler ve hac niyetiyle ihrama girdiler. Rasulullah (sav) Minâ'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve (ertesi gün) sabah namazını kıldı. Arkasından kısa bir süre bekledi. Güneş doğunca ve verdiği emir üzere kıldan çadırının kurulmasını isteyince, çadırı Nemire'de kuruldu. Rasulullah (sav) yoluna devam etti. Kureyşliler ise Rasulullah'ın (sav) Müzdelife'de Meş'ar-i Haram yanında –tıpkı cahiliye döneminde Kureyş’in yaptığı gibi- vakfe yapacağından şüphe etmiyorlardı ama Rasulullah (sav) burayı geçerek geride bıraktı ve Arafat'a kadar geldi. Çadırının Nemire'de kurulmuş olduğunu gördü, çadırına indi. Nihayet güneş batıya doğru meyledince verdiği emir üzerine Kasvâ onun için eyerlendi. Nihayet vadinin iç tarafına kadar geldi, insanlara bir hutbe vererek şöyle buyurdu:"
"Şüphesiz içinde bulunduğunuz bu aydaki bu gününüzün, içinde bulunduğunuz bu şehrin, son derece tazimi hak eden değeri gibi, şüphesiz kanlarınız, (canlarınız) da mallarınız da birbirinize haramdır. Şunu bilin ki cahiliyeye ait her bir şey benim ayaklarımın altındadır. Cahiliye dönemi kan davaları ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım kan davası da bizim kan davamızdır, İbn Rabia'nın kan davasıdır Ravi Süleyman 'Rabia b. el-Hâris b. Abdülmuttalib’in kan davasıdır' demiştir. Ravilerden bazısı onun (Rabîa'nın), Sa'd oğulları arasında sütanneye verilmiş olduğunu ve Huzeyllilerin onu öldürdüğünü söylemiştir. (Allah Rasulü devamla buyurdu ki) Cahiliye döneminin faizi de ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz ise bize ait bir faiz olarak Abbas b. Abdulmuttalib'in alacaklısı olduğu faizdir. Onun tamamı da kaldırılmıştır. Kadınlar hususunda da Allah'tan korkunuz. Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız, onların fercleri size Allah'ın adı ile helal olmuştur. Şüphesiz sizin onlar üzerinde, sizin döşeklerinizi hoşunuza gitmeyecek herhangi bir kimseye çiğnetmemeleri hakkınızdır. Eğer böyle bir şey yapacak olurlarsa, onları (can yakmayan, iz bırakmayan) bir şekilde dövünüz. Yine onların üzerinde geçimlerini ve giyeceklerini maruf bir şekilde sağlamanız da bir haktır. Ben size, sımsıkı sarılmanızda, asla sapmayacağınız bir emanet bırakıyorum, Allah'ın Kitabı! Sizlere yarın benim hakkımda sorulacak ne diyeceksiniz?' Ashab 'Senin tebliğ ettiğine, görevini eksiksiz yerine getirdiğine, nasihat ettiğine (samimiyetle öğüt verdiğine) şahitlik edeceğiz' dediler. Sonra O, şehadet parmağını göğe kaldırıp insanlara doğru indirerek 'şahit ol Allah'ım, şahit ol Allah'ım, şahit ol Allah'ım' buyurdu."
"Sonra Bilâl ezan okudu, arkasından kamet getirdi. Öğle namazını kıldırdıktan sonra yine kamet getirdi, ikindi namazını kıldırdı, ikisi arasında herhangi bir namaz da kılmadı. Daha sonra Kasvâ'ya binerek vakfe yerine kadar geldi. Devesi Kasvâ'nın karnını kayalıklara doğru gelecek şekilde durdurdu ve yayaların toplandığı yeri önüne alarak kıbleye yöneldi. Güneş batıp, güneşin tamamı batarak sarılığı da azıcık kayboluncaya kadar vakfesini sürdürdü. Rasulullah (sav), Üsâme'yi arkasına (terkisine) bindirerek Arafat'tan ayrıldı. Kasvâ'nın yularını da oldukça sıkı tutmuştu. Hatta başı neredeyse eyerinin ayaklarının bulunduğu ön tarafına değecekti. Bu arada o sağ eliyle işaret ederek 'Ey insanlar (acele etmeyin), sakin olun, ey insanlar (acele etmeyin) sakin olun' diyordu. Herhangi bir tepeye geldikçe Kasvâ'nın yularını o tepeyi tırmanıncaya kadar azıcık gevşetiyordu. Sonunda Müzdelife'ye vardı. Akşam ve yatsı namazlarını bir ezan ve iki kamet ile kıldırdı. (Ravi) Osman der ki: İkisi arasında herhangi bir nafile namaz kılmadı. Sonra diğer ravilerle birlikte ittifakla dediler ki:-Sonra Rasulullah (sav) fecir çıkıncaya kadar yattı, sabah olduğunu anlayınca da sabah namazını kıldı. Süleyman Bir ezan ve bir kamet ile (kıldı), dedi. Sonra raviler ittifakla şöyle devam etti: Sonra Rasulullah (sav) Kasvâ'ya bindi ve Meş'ar-i Haram'a gelince üzerine çıktı Osman ve Süleyman dedi ki: Kıbleye yöneldi, Allah'a hamd etti, tekbir ve tehlil getirdi. Osman ise: O'nu birledi ibaresini de ekledi. Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfesini devam ettirdi. Daha sonra Rasulullah (sav) güneş doğmadan önce yola koyuldu, arkasına Fadl b. Abbas'ı bindirdi. Fadl, saçları güzel, beyaz tenli, güzel görünümlü bir adamdı. Rasulullah (sav) ayrılınca, bu sefer kadınlar da yürüyerek geçiyordu. Fadl onlara bakmaya koyuldu. Rasulullah (sav) elini Fadl’ın yüzünün üzerine koydu (yüzünü kapattı). Fadl ise yüzünü öbür tarafa çevirdi. Rasulullah da (sav) eli ile onu öbür tarafa çevirdi, Fadl yüzünü diğer tarafa çevirerek bakmaya koyuldu. Nihayet Muhassir vadisine gelince bineğini bir parça hızlandırdı. Sonra büyük Cemre'ye seni çıkartan ortadaki yolu izledi. Nihayet ağacın yanındaki Cemre’ye gelince, ona yedi küçük çakıl taşı attı. Her bir taşı attığında tekbir getiriyordu. Taşlar küçük fiske taşlarını andırıyordu. Vadinin iç tarafından (Cemreye) taş attıktan sonra Rasulullah (sav) kurban kesim yerine gitti, kendi eliyle altmış üç deve boğazladıktan sonra, Ali’ye de geri kalanları kesmesini emretti ve onu kendi kurbanlıklarına ortak etti. Daha sonra her bir deveden bir parça et alınmasını emretti. Bu etler bir kazana konuldu, pişirildi, her ikisi de etten yiyip, suyundan içtiler Süleyman dedi ki: Sonra bineğine bindi sonra Rasulullah (sav) Kâbe'ye gitti. Mekke'de öğle namazını kıldıktan sonra, Zemzem kuyusunun başında hacılara su içirmekte olan Abdulmuttalib oğullarının yanına vardı ve '(Zemzem kuyusundan) su çekin ey Muttalib oğulları, eğer insanların size galip gelerek bu sikaye (hacılara su içirme) görevini sizden almayacak olsalardı, şüphesiz ben de sizinle su çekecektim' buyurdu. Onlar da kendisine bir kova uzattılar, O (sav) da o kovadan içti."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Menâsik 57, /443
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Muhammed el-Bakır (Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali)
3. Ebu Abdullah Cafer es-Sâdık (Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib)
4. Ebu İsmail Hatim b. İsmail el-Harisî (Hatim b. İsmail b. Muhammed)
5. Süleyman b. Abdurrahman et-Temîmî (Süleyman b. Abdurrahman b. İsa b. Meymûn)
Konular:
Hac, Hz. Peygamber'in haccı
Siyer, Veda haccı, Hz. Peygamber'in uyarıları
Zemzem, Hz. Peygamber'in taşıması
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ قَيْسٍ - هُوَ قَاصُّ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ - عَنْ أَبِيهِ عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ قَالَتْ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى فِى حُجْرَةِ أُمِّ سَلَمَةَ فَمَرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ عَبْدُ اللَّهِ أَوْ عُمَرُ بْنُ أَبِى سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ فَرَجَعَ فَمَرَّتْ زَيْنَبُ بِنْتُ أُمِّ سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ هَكَذَا فَمَضَتْ فَلَمَّا صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « هُنَّ أَغْلَبُ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11365, İM000948
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ قَيْسٍ - هُوَ قَاصُّ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ - عَنْ أَبِيهِ عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ قَالَتْ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يُصَلِّى فِى حُجْرَةِ أُمِّ سَلَمَةَ فَمَرَّ بَيْنَ يَدَيْهِ عَبْدُ اللَّهِ أَوْ عُمَرُ بْنُ أَبِى سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ فَرَجَعَ فَمَرَّتْ زَيْنَبُ بِنْتُ أُمِّ سَلَمَةَ فَقَالَ بِيَدِهِ هَكَذَا فَمَضَتْ فَلَمَّا صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « هُنَّ أَغْلَبُ » .
Tercemesi:
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, ona Veki‘, ona Üsâme b. Zeyd, ona Muhammed b. Kays –ki o, Ömer b. Abdülaziz’in kıssacısı idi-, ona babası, ona Ümm Seleme’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Nebi (sav) Ümm Seleme’nin odasında namaz kılardı, önünden Ebu Seleme’nin oğlu Abdullah ya da Ömer geçmek istedi, eliyle ona işaret edince geri döndü. Bu sefer Ümm Seleme’nin kızı geçmek istedi, yine eliyle şöyle yaptı fakat Zeynep devam etti. Rasulullah (sav) namazını bitirdikten sonra: “Bu kızlar daha çok galip geliyor” buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, İkâmetu's-salât ve's-sünnetü fîhâ 38, /157
Senetler:
1. Ümmü Seleme Zevcü'n Nebi (Hind bt. Huzeyfe b. Muğire)
2. Kays el-Medenî (Kays)
3. Muhammed b. Kays el-Kâs (Muhammed b. Kays)
4. Ebu Zeyd Üsame b. Zeyd el-Leysî (Üsame b. Zeyd)
5. Ebu Süfyan Veki' b. Cerrah er-Ruâsî (Veki' b. Cerrah b. Melih b. Adî)
6. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
KTB, NAMAZ,
Namaz, kılanın önünden geçmek