11694 Kayıt Bulundu.
Bize Mekkî b. İbrahim, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir şöyle rivayet etmiştir:
Nebi (sav) Ali’ye ihramlı kalmaya devam etmesini emir buyurdu.
Bize Muhammed b. Ebu Bekir, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir bu hadis şu eklemeyi yapmıştır:
Ali b. Ebu Talib (ra) (Yemen’deki görevini yerine getirip) sadaka ve zekat malları ile geldi ve (yolda hac için niyetlenerek ihrama girdi). Nebi (sav): "Ey Ali, ne niyet ile ihrama girdin?" diye sordu. Ali "Nebi’nin yaptığı niyet ne ise onu yaparak ihrama girdim" dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü "Öyleyse kurbanlığını yanına al ve olduğun gibi ihramlı kalmaya devam et" buyurdu.
(Ravi) der ki: Ali ona Allah Rasulü’ne bir kurbanlık hediye etti.
Bize Mahmud, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer (T); bana Nuaym, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da babası (Abdullah b. Ömer) şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav), Halid b. Velid'i Cezîme Oğulları üzerine gönderdi, Halid onları İslâm'a davet etti. Fakat onlar "eslemnâ (biz İslâm'a girdik)" diyemediler, bunun yerine "saba'nâ, saba'nâ (Şirkten vazgeçtik)" demeğe başladılar. Bunun üzerine Halid, bunlardan bir kısmını öldürmeye, bir kısmını da esir almaya başladı ve bizden her birimize de esirimizi verdi. Ertesi gün Halid, herkesin kendi esirini öldürmesini emretti. Ben "vallahi esirimi öldürmem, arkadaşlarımdan hiçbirisi de esirini öldürmeyecektir" dedim. Sefer sonunda Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna geldiğimizde bu olanı kendisine anlattık. Bunu duyunca Peygamber (sav) elini kaldırdı da iki kere "Allah'ım, ben, Halid'in yaptığı bu işten uzak olduğumu sana arz ederim." diye dua etti
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir:
Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu:
"Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir:
Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu:
"Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb (T); bana İshak, ona Yakub b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın yeğeni (Muhammed b. Abdullah ez-Zührî), ona Muhammed İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir:
Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu:
"Kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu.
İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Saîd b. Ebu Bürde, ona babası (Ebu Burde) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) Ebu Saîd'in dedesi Ebu Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderdi ve onlara "kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve birbirinizle uyumlu olun" buyurdu. Ebu Musa "ey Allah'ın Peygamberi, bizim memlekette arpadan yapılan ve Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılan ve Bit denilen bir içki vardır" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu.
Her ikisi de yürüyüp gittiler. Muâz, Ebu Musa'ya "Kur'ân'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu. Ebu Musa "Ben Kur'ân'ı ayaktayken, otururken ve binek üzerindeyken okurum. bir defada değil ara vererek okurum" dedi. Muâz da "Ben geceleri hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadete kalkışımdan sevap beklediğim gibi uyumaktan dolayı da sevap beklerim" dedi.
Kıldan bir çadır kurup birbirlerini ziyarete başladılar. Bir defasında Muâz, Ebu Musa'yı ziyarete gittiğinde, eli kolu bağlı bir adam gördü ve Ebu Musa'ya "Bu nedir?" diye sordu. Ebu Musa da "Müslüman olduktan sonra dinden çıkmış olan bir Yahudi" dedi. Bunun üzerine Muâz "vallahi onun boynunu vuracağım" dedi.
Bu hadisin Şu'be'den rivayetinde Akadî ile Vehb, Müslim'e mutabaat etmiştir.
Yine bu hadisi bize Veki, Nadr ve Ebu Davud, onlara Şu'be, ona Saîd, ona babası (Ebu Burde), ona da dedesi Ebu Musa, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bu hadisi Cerîr b. Abdulhamid, Şeybânî'den, o da Ebu Burde'den rivayet etmiştir.
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Saîd b. Ebu Bürde, ona babası (Ebu Burde) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) Ebu Saîd'in dedesi Ebu Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderdi ve onlara "kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve birbirinizle uyumlu olun" buyurdu. Ebu Musa "ey Allah'ın Peygamberi, bizim memlekette arpadan yapılan ve Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılan ve Bit denilen bir içki vardır" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu.
Her ikisi de yürüyüp gittiler. Muâz, Ebu Musa'ya "Kur'ân'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu. Ebu Musa "Ben Kur'ân'ı ayaktayken, otururken ve binek üzerindeyken okurum. bir defada değil ara vererek okurum" dedi. Muâz da "Ben geceleri hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadete kalkışımdan sevap beklediğim gibi uyumaktan dolayı da sevap beklerim" dedi.
Kıldan bir çadır kurup birbirlerini ziyarete başladılar. Bir defasında Muâz, Ebu Musa'yı ziyarete gittiğinde, eli kolu bağlı bir adam gördü ve Ebu Musa'ya "Bu nedir?" diye sordu. Ebu Musa da "Müslüman olduktan sonra dinden çıkmış olan bir Yahudi" dedi. Bunun üzerine Muâz "vallahi onun boynunu vuracağım" dedi.
Bu hadisin Şu'be'den rivayetinde Akadî ile Vehb, Müslim'e mutabaat etmiştir.
Yine bu hadisi bize Veki, Nadr ve Ebu Davud, onlara Şu'be, ona Saîd, ona babası (Ebu Burde), ona da dedesi Ebu Musa, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bu hadisi Cerîr b. Abdulhamid, Şeybânî'den, o da Ebu Burde'den rivayet etmiştir.
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Saîd b. Ebu Bürde, ona babası (Ebu Burde) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) Ebu Saîd'in dedesi Ebu Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderdi ve onlara "kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve birbirinizle uyumlu olun" buyurdu. Ebu Musa "ey Allah'ın Peygamberi, bizim memlekette arpadan yapılan ve Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılan ve Bit denilen bir içki vardır" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu.
Her ikisi de yürüyüp gittiler. Muâz, Ebu Musa'ya "Kur'ân'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu. Ebu Musa "Ben Kur'ân'ı ayaktayken, otururken ve binek üzerindeyken okurum. bir defada değil ara vererek okurum" dedi. Muâz da "Ben geceleri hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadete kalkışımdan sevap beklediğim gibi uyumaktan dolayı da sevap beklerim" dedi.
Kıldan bir çadır kurup birbirlerini ziyarete başladılar. Bir defasında Muâz, Ebu Musa'yı ziyarete gittiğinde, eli kolu bağlı bir adam gördü ve Ebu Musa'ya "Bu nedir?" diye sordu. Ebu Musa da "Müslüman olduktan sonra dinden çıkmış olan bir Yahudi" dedi. Bunun üzerine Muâz "vallahi onun boynunu vuracağım" dedi.
Bu hadisin Şu'be'den rivayetinde Akadî ile Vehb, Müslim'e mutabaat etmiştir.
Yine bu hadisi bize Veki, Nadr ve Ebu Davud, onlara Şu'be, ona Saîd, ona babası (Ebu Burde), ona da dedesi Ebu Musa, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bu hadisi Cerîr b. Abdulhamid, Şeybânî'den, o da Ebu Burde'den rivayet etmiştir.
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Saîd b. Ebu Bürde, ona babası (Ebu Burde) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) Ebu Saîd'in dedesi Ebu Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderdi ve onlara "kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve birbirinizle uyumlu olun" buyurdu. Ebu Musa "ey Allah'ın Peygamberi, bizim memlekette arpadan yapılan ve Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılan ve Bit denilen bir içki vardır" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu.
Her ikisi de yürüyüp gittiler. Muâz, Ebu Musa'ya "Kur'ân'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu. Ebu Musa "Ben Kur'ân'ı ayaktayken, otururken ve binek üzerindeyken okurum. bir defada değil ara vererek okurum" dedi. Muâz da "Ben geceleri hem uyurum hem de ibadete kalkarım. İbadete kalkışımdan sevap beklediğim gibi uyumaktan dolayı da sevap beklerim" dedi.
Kıldan bir çadır kurup birbirlerini ziyarete başladılar. Bir defasında Muâz, Ebu Musa'yı ziyarete gittiğinde, eli kolu bağlı bir adam gördü ve Ebu Musa'ya "Bu nedir?" diye sordu. Ebu Musa da "Müslüman olduktan sonra dinden çıkmış olan bir Yahudi" dedi. Bunun üzerine Muâz "vallahi onun boynunu vuracağım" dedi.
Bu hadisin Şu'be'den rivayetinde Akadî ile Vehb, Müslim'e mutabaat etmiştir.
Yine bu hadisi bize Veki, Nadr ve Ebu Davud, onlara Şu'be, ona Saîd, ona babası (Ebu Burde), ona da dedesi Ebu Musa, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bu hadisi Cerîr b. Abdulhamid, Şeybânî'den, o da Ebu Burde'den rivayet etmiştir.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Câbir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir:
"Komutanımız Ebu Ubeyde b. Cerrâh olduğu halde Rasulullah (sav) bizi üç yüz süvari ile Kureyş kervanını gözlememiz için sevk etti. On beş gün boyunca Sahilde kaldık ve öyle şiddetli bir açlığa yakalandık ki ağaç yaprakları (الْخَبَطَ) yedik. Bundan ötürü bu ordu, “Ceyşü'l-habat” olarak isimlendirildi. O arada deniz kıyısına amber denilen büyük bir balık vurdu. on beş gün boyunca ondan yedik ve yağından yağlandık. Sonunda gücümüz kuvvetimiz yerine geldi. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve beraberindeki en uzun adama yöneldi. -Süfyan bir rivayetinde “Kaburga kemiklerinden birini alıp onu dikti ve bir adam ile deveyi aldı” demiştir.- O adam ve deve kemiğin altından geçiverdi. Cabir der ki: Ordudan bir adam üç deve kesmişti. Ardından üç deve daha kesti. Sonra bir daha üç deve kesti. Akabinde Ebu Ubeyde onu yasakladı."
Amr der ki: Bize Ebu Salih ona Kays b. Sa'd şöyle rivayet etmiştir: Ben orduda iken babam (Sa'd b. Ubade)'ye “insanlar acıktılar” dedim. (Babam) “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Ardından “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. Sonra “İnsanlar acıktılar” dedim. (Babam), “Hayvan kes” dedi. “Ben de kestim” dedim. Daha sonra yine acıktılar. (Babam) “Hayvan kes” dedi. Sonra kesmek bana yasaklandı.