11724 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Bukeyr b. Eşecc, ona Büsr b. Saîd ve Hz. Peygamber'in (sav) eşi Meymune'nin (r.anha) himayesinde bulunmuş olan Ubeydullah el-Havlânî, onlara Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî (ra), ona da Ebu Talha Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Melekler, içinde suret bulunan bir eve girmez."
Busr der ki: Zeyd b. Hâlid hastalandı, biz de onu ziyarete gittik. Bir gördüm ki evde üzerinde bir takım şekiller bulunan bir perde var. Bunun üzerine ben Ubeydullah el-Havlânî'ye dönüp "(Zeyd b. Hâlid) bize tasvirler ilgili hadisi rivayet etmemiş miydi?" diye sordum o da bana " (Zeyd rivayetinde) giysideki nakış ve resim hariç demişti, sen onu işitmedin mi?" dedi. Ben de "evet söylemişti" dedi.
Bana Abdân, ona Abdullah (T); Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihâb ez-Zührî, ona Enes b. Mâlik, ona da Ebu Zer'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben Mekke’deyken evimin çatısı açıldı ve Cebrail (as) indi. Göğsümü yardı ve onu zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu altın bir tas getirdi ve onu göğsüme boşalttı. Ardından göğsümü kapattı. Elimden tutup beni semâya çıkardı. Dünya semâsına geldiğimizde Cebrail dünya semâsının bekçisine 'kapıyı aç' dedi. Bekçi 'kimdir o?' diye sorunca 'Cebrail!' diye cevap verdi. Bekçi 'yanında kimse var mı?' diye sordu. Cebrail (as) 'evet, yanımda Muhammed (sav) var' diye cevap verdi. Bekçi 'o gönderildi mi?' diye sordu. Cebrail 'evet' dedi. Bunun üzerine kapıyı açtı. Dünya semasına çıktığımızda bir adam gördük. Sağında bir karaltı, solunda bir karaltı vardı. Sağ tarafa baktığında gülüyor, sol tarafa baktığında ise ağlıyordu. 'merhaba, salih peygamber, salih evlat' dedi. 'Ey Cebrail! Bu kim?' diye sordum. 'Bu Âdem'dir (as). Sağ ve sol tarafındaki bu karaltılar çocuklarının ruhlarıdır. Sağ taraftakiler cennetliklerdir. Sol taraftakiler ise cehennemliklerdir. Sağ tarafına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar' dedi. Sonra Cebrail beni çıkarmaya devam etti ve ikinci göğe geldik. Oranın bekçisine 'Kapıyı aç' dedi. Buranın bekçisi de ona dünya semasının bekçisinin söylediği sözleri söyledi."
Enes b. Mâlik, "Hz. Peygamber (sav) gökyüzünün her bir katında Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. İsa ve Hz. Musa’yı (as) gördüğünü ifade etmiş, ancak onların konumlarından (hangi semada gördüğünden) bahsetmemiş, sadece Hz. Âdem’i (as) dünya semasında, Hz. İbrahim’i (as) ise altıncı semada gördüğünü zikretmiştir" dedi. (Hz. Peygamber (sav) anlatmaya şöyle devam etmiştir: "Cebrail Hz. İdris’e (as) uğrayınca Hz. İdris (as) 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş' dedi. Ben 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'bu İdris' diye cevap verdi. Sonra Musa’ya (as) uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş,' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. 'Bu Musa' diye cevap verdi. Sonra İsa’nın (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber salih kardeş' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Bana 'o Meryem oğlu İsadır' diye cevap verdi. Sonra Hz. İbrahim’in (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih evlad' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'İbrahim’dir' diye cevap verdi."
(İbn Şihâb der ki): bana İbn Hazm, ona da İbn Abbas ve İbn Habbe el-Ensârî'nin rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sonra beni o kadar yukarıya çıkardılar ki kalemlerin çızırtısını duyar hale geldim."
İbn Hazm ve Enes b. Mâlik'in (r. anhuma) rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Ben bu emirle döndüm ve Hz. Musa’nın yanına uğradım. Bana 'Rabbin ümmetine ne farz kıldı?' diye sordu. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. Bana 'Rabbine dönüp müracaat et, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime döndüm. Elli vakit namazı yarıya indirdi. Tekrar Musa’nın yanına döndüm ve ona durumu anlattım. 'Rabbine dönüp tekrar hafifletmesini iste, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime dönüp tekrar niyaz ettim. Rabbim 'O beş vakittir. (Ama) sevap olarak (ellidir). Ben de söz değişmez' buyurdu. Sonra Musa’ya (as) tekrar döndüm. O 'Rabbine bir kez daha müracaat et' dedi. 'Artık Rabbimden haya ediyorum' dedim. sonra yürüdük, Sidretülmüntehâ'ya geldik. Orayı bilmediğim bir sürü renk kuşatmıştı. Sonra cennete girdim. Orada inciden kubbeler vardı. Toprağı da miskti."
Bize Hüseyin b. Velîd en-Nîsâbûrî, ona Abdurrahman, ona Abbas b. Sehl, ona da babası (Sehl b. Sa'd) ve Ebu Üseyd şöyle rivayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber (sav) Şerâhîl kızı Ümeyme ile evlendi. Yanına girdiğinde ona elini uzattı ancak Ümeyme sanki bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Ebu Üseyd'e, Ümeyme'yi hazırlamasını ve beyaz keten kumaştan iki elbise vererek ailesinin yanına geri götürmesini emir buyurdu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona İbrahim b. Ebu Vezîr, ona Abdurrahman, ona Hamza, ona babası (Ebu Üseyd Malik b. Rabîa) ve Abbas b. Sehl b. Sa'd, onlara da babası (Sehl b. Sa'd) aynı hadisi rivayet etmiştir.
Bize Ahmed, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Bukeyr b. Eşecc, ona Büsr b. Saîd ve Hz. Peygamber'in (sav) eşi Meymune'nin (r.anha) himayesinde bulunmuş olan Ubeydullah el-Havlânî, onlara Zeyd b. Hâlid el-Cuhenî (ra), ona da Ebu Talha Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Melekler, içinde suret bulunan bir eve girmez."
Busr der ki: Zeyd b. Hâlid hastalandı, biz de onu ziyarete gittik. Bir gördüm ki evde üzerinde bir takım şekiller bulunan bir perde var. Bunun üzerine ben Ubeydullah el-Havlânî'ye dönüp "(Zeyd b. Hâlid) bize tasvirler ilgili hadisi rivayet etmemiş miydi?" diye sordum o da bana " (Zeyd rivayetinde) giysideki nakış ve resim hariç demişti, sen onu işitmedin mi?" dedi. Ben de "evet söylemişti" dedi.
Bize Hüseyin b. Velîd en-Nîsâbûrî, ona Abdurrahman, ona Abbas b. Sehl, ona da babası (Sehl b. Sa'd) ve Ebu Üseyd şöyle rivayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber (sav) Şerâhîl kızı Ümeyme ile evlendi. Yanına girdiğinde ona elini uzattı ancak Ümeyme sanki bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Ebu Üseyd'e, Ümeyme'yi hazırlamasını ve beyaz keten kumaştan iki elbise vererek ailesinin yanına geri götürmesini emir buyurdu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona İbrahim b. Ebu Vezîr, ona Abdurrahman, ona Hamza, ona babası (Ebu Üseyd Malik b. Rabîa) ve Abbas b. Sehl b. Sa'd, onlara da babası (Sehl b. Sa'd) aynı hadisi rivayet etmiştir.
Bize İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Malik b. Enes, ona İbn Şihâb, ona Malik b. Evs b. Hadesân şöyle rivayet etmiştir:
Muhammed b. Cubeyr, şu (aşağıdaki) hadisinden bir kısmını bana anlattıktan sonra şöyle devam etti: Ben yürüyüp Mâlik ibn Evs'in yanına gittim ve kendisinden bu hadisi sordum. Mâlik de şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailemle otururken Ömer b. Hattâb'ın elçisi çıkageldi ve bana "Müminlerin Emîri'nin davetine icabet et" dedi. Sonra elçi ile birlikte yürüyüp Ömer'in huzuruna vardık. Ömer hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir divanın şerit örgüleri üzerinde oturuyordu. Altında bir yaygı ve döşek yoktu ve kendisi deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Selâm verip oturdum. Ömer "Ey Malik, senin kavminden bir kaç hane halkı bize geldi, ben onlara bir şeyler verilmesini emrettim. Sen bu malları al, onlar arasında taksim et" dedi. Ben de "Ey Müminlerin Emiri, keşke sen bunu benden başka birine emretsen" dedim. Bunun üzerine o "Al bu malları be adam" diye çıkıştı.
Ben orada otururken kapıcısı Yerfâ geldi ve "Osmân, Abdurrahmân b. Avf, Zübeyir ve Sa'd b. Ebu Vakkas huzuruna gelmek için izin istiyorlar, ne buyurursunuz?" diye sordu. Ömer "evet" deyip huzuruna girmelerine izin verdi. Ardından onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Yerfâ da biraz oturdu. Sonra "Ali ve Abbas (da gelmek istiyorlar) ne buyurursunuz" dedi Ömer "Evet" diyerek onlara da izin verdi. O ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Abbâs, Ömer'e "Ey Müminlerin Emiri, benimle şu Ali arasında bir hüküm ver" dedi. Ali ile Abbas, Nadiroğullarından fey olarak Hz. Peygamber'e kalan mallar konusunda anlaşmazlık içindeydiler. Oradaki topluluk da "Ey Müminlerin Emiri, bu ikisi arasında hüküm ver ve aralarında huzuru sağla" dediler. Ömer "sabırlı olun! izni ile gök ve yerin ayakta durduğu Allah hakkı için size sorarım. Sizler Hz. Peygamber'in (sav), kendisini kastederek 'bizler miras bırakmayız, ne bırakmışsak sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da "Allah Rasulü böyle buyurdu" dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Allah hakkı için söyleyin, Allah Rasulü'nün bu sözü söylediğini biliyor musunuz?" dedi. Onlar da "Rasulullah bu sözü söylemiştir" dediler. Ömer "Ben şimdi size hükmümü söylüyorum. Muhakkak ki Allah bu feyi Rasulü'ne tahsis etmiştir. Onun dışında kimseye bir şey vermemiştir." dedi, sonra da "Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir." (Haşr, 6) ayetini okudu. Ardından "işte bu (Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek arazileri) Allah'ın Rasulü'ne özgü kılındı. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah (sav) sizleri dışlayarak bu malları sırf kendisine tahsis etmeyip, sizlere vermiş ve dağıtmıştır. Ondan geriye nihayet şu mal artakalmıştır. Allah Rasulü (sav) bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp geri kalanını Allah'ın malı olarak vakfederdi. Rasulullah hayatı boyunca hep böyle yaptı. Şimdi Allah hakkı için size soruyorum, Siz bunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar "evet böyle biliyoruz", dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Sizlere Allah hakkı için soruyorum, siz de bunu böyle biliyor musunuz?" diye sordu.
Ömer sözüne şöyle devam etti: "Allah, Peygamber'ini vefat ettirdi. Ebu Bekir 'Ben Rasulullah'ın velisiyim' dedi, bu malları teslim aldı ve Rasulullah'ın yaptığı gibi tasarrufta bulundu. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hususta doğru sözlüdür, itaatli, doğru yolda ve hakka tabi idi. Sonra Allah, Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebu Bekir'in velisi oldum ve o malları teslim aldım, emirliğimin ilk iki senesinde o mallarda Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in yaptığı gibi tasarrufta bulundum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf konusunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka tabi idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Ey Abbâs, sen bana geldin, yeğeninden sana düşen miras payını istedin, -sonra Ali'yi kast ederek- bu da geldi benden eşinin babasından kalan miras payını istedi. Ben de sizlere Hz. Peygamber (sav) 'Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. bıraktığımız her şey sadakadır' buyurduğunu aktardım. Sonra o malı size bırakma fikri aklıma yatınca da size, 'Rasulullah'ın, Ebu Bekir'in ve benim mallara veli olduğum zamandan beri benim yaptığım gibi o mallarda tasarrufta bulunacağınıza dair Allah'ın ahdi ve mîsâkı sizin üzerinize olması şartıyla isterseniz o malları size teslim edeyim' dedim. Sizler de 'bu şart ile o malları bize ver' dediniz, ben de malları size teslim ettim. Şimdi Allah hakkı için sizlere soruyorum: Ben malları bu şartla Ali ile Abbas'a teslim ettim mi?" dedi. Topluluk "evet teslim ettin" dediler. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek "Allah adına yeminle size soruyorum. Ben o malları bu şartla sizlere teslim ettim mi?" dedi. Onlar da "evet" cevabını verdiler. Ömer "Hal böyleyken benden başka bir hüküm mü istiyorsunuz? izni ve emriyle Gök ve yeri ayakta tutan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmakta acze düşerseniz, onları bana geri verin, ben o mallar konusunda sizin yerinize tasarruf ederim" dedi.
Bize Ebu Nuaym, ona Zekeriyya, ona Âmir, ona da Câbir'in anlattığına göre; o bir gün bitkin düşmüş devesi üzerinde yol alıyorken Nebi (sav) onun yanından geçti. Bu esnada Rasulullah (sav) o deveye dokundu ve ona dua etti. Bunun üzerine deve benzeri görülmedik bir şekilde (hızlı) yürümeye başladı. Sonra Allah Rasulü (sav) Cabir'e: "Bu deveyi bana bir ukiyeye sat" dedi. Ben olmaz dedim. Rasulullah (sav) yine "Bu deveyi bana bir ukiyeye sat" buyurdu. Ben de deveyi ona beni evime kadar taşıması şartı ile sattım. Medine'ye vardığımızda deveyi ona götürdüm, o da bana parasını nakit olarak verdikten sonra ben de ayrılıp gittim. Daha sonra hemen arkamdan birisini gönderdi ve şöyle buyurdu: "Ben senin deveni satın alacak değildim, haydi o deveni al o senin malındır."
Şu'be'ye Muğire, ona Âmir'in rivayet ettiğine göre Câbir dedi ki: Rasulullah (sav) Medine'ye kadar beni o devenin sırtına bindirdi.
İshak'a Cerir, ona Muğire'nin rivayetine göre de (Câbir) dedi ki: Ben deveyi Medine'ye ulaşıncaya kadar sırtına binmem şartı ile sattım.
Atâ ve başkalarının rivayetine göre ise: "Medine'ye varıncaya kadar sırtına binmek hakkındır" dedi.
Muhammed b. el-Münkedir'in Câbir'den rivayet ettiğine göre; Cabir, Medine'ye varıncaya kadar deveye binmeyi şart koştu.
Zeyd b. Eslem'in Câbir'den rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav): "Medine'ye varıncaya kadar sırtına binmek hakkındır" dedi.
Ebu Zübeyr'in Câbir'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) ona "Biz Medine'ye varıncaya kadar ona binme hakkını sana tanıdık." buyurdu.
el-A'meş'e Salim’in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) Câbir'e "Onun sırtında ailenin yanına kadar var." buyurdu.
Ubeydullah ve İbn İshak'a Vehb, onlara Câbir'in rivayet ettiğine göre: Nebi (sav) o deveyi bir ukiyyeye satın aldı. Bu hususta Zeyd b. Eslem de Câbir'den rivayeti ile ona mutabaat etmiştir.
İbn Cüreyc'e Atâ'nın ve başkasının, onlara Câbir'in rivayet ettiğine göre (Allah Rasulü): "Ben onu dört dinara satın aldım." buyurdu.
Bir ukiyye, dinar hesabına göre on dirhem eder. Muğire'ye Şa'bî'nin, ona Câbir'in rivayeti ile İbnü’l-Münkedir ve Ebu Zübeyr'e Câbir'in rivayetlerinde devenin ücreti açıklanmamıştır.
el-A'meş'e Sâlim, ona da Câbir'in rivayetinde altın ukiye ifadesi geçmektedir.
Ebu İshak'a Sâlim, ona Câbir'in rivayetinde iki yüz dirhem denilmektedir.
Davud b. Kays, ona Ubeydullah b. Miksem, ona Câbir'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) bu deveyi Tebük yolunda satın almıştır. Sanırım dört ukiye demiştir.
Ebu Nadra ise Câbir'in kendisine rivayete ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) onu yirmi dinara satın almıştı.
Buhari dedi ki: eş-Şâ'bî'nin bir ukiyyeye (satın almıştır) sözü rivayetlerde daha çok geçmektedir. Bana göre (Câbir'in Medine'ye kadar) binme şartını koşması da daha çok rivayette yer almakta ve daha sahihtir.
Bana Abdân, ona Abdullah (T); Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihâb ez-Zührî, ona Enes b. Mâlik, ona da Ebu Zer'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben Mekke’deyken evimin çatısı açıldı ve Cebrail (as) indi. Göğsümü yardı ve onu zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu altın bir tas getirdi ve onu göğsüme boşalttı. Ardından göğsümü kapattı. Elimden tutup beni semâya çıkardı. Dünya semâsına geldiğimizde Cebrail dünya semâsının bekçisine 'kapıyı aç' dedi. Bekçi 'kimdir o?' diye sorunca 'Cebrail!' diye cevap verdi. Bekçi 'yanında kimse var mı?' diye sordu. Cebrail (as) 'evet, yanımda Muhammed (sav) var' diye cevap verdi. Bekçi 'o gönderildi mi?' diye sordu. Cebrail 'evet' dedi. Bunun üzerine kapıyı açtı. Dünya semasına çıktığımızda bir adam gördük. Sağında bir karaltı, solunda bir karaltı vardı. Sağ tarafa baktığında gülüyor, sol tarafa baktığında ise ağlıyordu. 'merhaba, salih peygamber, salih evlat' dedi. 'Ey Cebrail! Bu kim?' diye sordum. 'Bu Âdem'dir (as). Sağ ve sol tarafındaki bu karaltılar çocuklarının ruhlarıdır. Sağ taraftakiler cennetliklerdir. Sol taraftakiler ise cehennemliklerdir. Sağ tarafına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar' dedi. Sonra Cebrail beni çıkarmaya devam etti ve ikinci göğe geldik. Oranın bekçisine 'Kapıyı aç' dedi. Buranın bekçisi de ona dünya semasının bekçisinin söylediği sözleri söyledi."
Enes b. Mâlik, "Hz. Peygamber (sav) gökyüzünün her bir katında Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. İsa ve Hz. Musa’yı (as) gördüğünü ifade etmiş, ancak onların konumlarından (hangi semada gördüğünden) bahsetmemiş, sadece Hz. Âdem’i (as) dünya semasında, Hz. İbrahim’i (as) ise altıncı semada gördüğünü zikretmiştir" dedi. (Hz. Peygamber (sav) anlatmaya şöyle devam etmiştir: "Cebrail Hz. İdris’e (as) uğrayınca Hz. İdris (as) 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş' dedi. Ben 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'bu İdris' diye cevap verdi. Sonra Musa’ya (as) uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş,' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. 'Bu Musa' diye cevap verdi. Sonra İsa’nın (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber salih kardeş' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Bana 'o Meryem oğlu İsadır' diye cevap verdi. Sonra Hz. İbrahim’in (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih evlad' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'İbrahim’dir' diye cevap verdi."
(İbn Şihâb der ki): bana İbn Hazm, ona da İbn Abbas ve İbn Habbe el-Ensârî'nin rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sonra beni o kadar yukarıya çıkardılar ki kalemlerin çızırtısını duyar hale geldim."
İbn Hazm ve Enes b. Mâlik'in (r. anhuma) rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Ben bu emirle döndüm ve Hz. Musa’nın yanına uğradım. Bana 'Rabbin ümmetine ne farz kıldı?' diye sordu. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. Bana 'Rabbine dönüp müracaat et, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime döndüm. Elli vakit namazı yarıya indirdi. Tekrar Musa’nın yanına döndüm ve ona durumu anlattım. 'Rabbine dönüp tekrar hafifletmesini iste, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime dönüp tekrar niyaz ettim. Rabbim 'O beş vakittir. (Ama) sevap olarak (ellidir). Ben de söz değişmez' buyurdu. Sonra Musa’ya (as) tekrar döndüm. O 'Rabbine bir kez daha müracaat et' dedi. 'Artık Rabbimden haya ediyorum' dedim. sonra yürüdük, Sidretülmüntehâ'ya geldik. Orayı bilmediğim bir sürü renk kuşatmıştı. Sonra cennete girdim. Orada inciden kubbeler vardı. Toprağı da miskti."
Bana Abdân, ona Abdullah (T); Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihâb ez-Zührî, ona Enes b. Mâlik, ona da Ebu Zer'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben Mekke’deyken evimin çatısı açıldı ve Cebrail (as) indi. Göğsümü yardı ve onu zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu altın bir tas getirdi ve onu göğsüme boşalttı. Ardından göğsümü kapattı. Elimden tutup beni semâya çıkardı. Dünya semâsına geldiğimizde Cebrail dünya semâsının bekçisine 'kapıyı aç' dedi. Bekçi 'kimdir o?' diye sorunca 'Cebrail!' diye cevap verdi. Bekçi 'yanında kimse var mı?' diye sordu. Cebrail (as) 'evet, yanımda Muhammed (sav) var' diye cevap verdi. Bekçi 'o gönderildi mi?' diye sordu. Cebrail 'evet' dedi. Bunun üzerine kapıyı açtı. Dünya semasına çıktığımızda bir adam gördük. Sağında bir karaltı, solunda bir karaltı vardı. Sağ tarafa baktığında gülüyor, sol tarafa baktığında ise ağlıyordu. 'merhaba, salih peygamber, salih evlat' dedi. 'Ey Cebrail! Bu kim?' diye sordum. 'Bu Âdem'dir (as). Sağ ve sol tarafındaki bu karaltılar çocuklarının ruhlarıdır. Sağ taraftakiler cennetliklerdir. Sol taraftakiler ise cehennemliklerdir. Sağ tarafına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar' dedi. Sonra Cebrail beni çıkarmaya devam etti ve ikinci göğe geldik. Oranın bekçisine 'Kapıyı aç' dedi. Buranın bekçisi de ona dünya semasının bekçisinin söylediği sözleri söyledi."
Enes b. Mâlik, "Hz. Peygamber (sav) gökyüzünün her bir katında Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. İsa ve Hz. Musa’yı (as) gördüğünü ifade etmiş, ancak onların konumlarından (hangi semada gördüğünden) bahsetmemiş, sadece Hz. Âdem’i (as) dünya semasında, Hz. İbrahim’i (as) ise altıncı semada gördüğünü zikretmiştir" dedi. (Hz. Peygamber (sav) anlatmaya şöyle devam etmiştir: "Cebrail Hz. İdris’e (as) uğrayınca Hz. İdris (as) 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş' dedi. Ben 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'bu İdris' diye cevap verdi. Sonra Musa’ya (as) uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş,' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. 'Bu Musa' diye cevap verdi. Sonra İsa’nın (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber salih kardeş' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Bana 'o Meryem oğlu İsadır' diye cevap verdi. Sonra Hz. İbrahim’in (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih evlad' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'İbrahim’dir' diye cevap verdi."
(İbn Şihâb der ki): bana İbn Hazm, ona da İbn Abbas ve İbn Habbe el-Ensârî'nin rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sonra beni o kadar yukarıya çıkardılar ki kalemlerin çızırtısını duyar hale geldim."
İbn Hazm ve Enes b. Mâlik'in (r. anhuma) rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Ben bu emirle döndüm ve Hz. Musa’nın yanına uğradım. Bana 'Rabbin ümmetine ne farz kıldı?' diye sordu. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. Bana 'Rabbine dönüp müracaat et, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime döndüm. Elli vakit namazı yarıya indirdi. Tekrar Musa’nın yanına döndüm ve ona durumu anlattım. 'Rabbine dönüp tekrar hafifletmesini iste, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime dönüp tekrar niyaz ettim. Rabbim 'O beş vakittir. (Ama) sevap olarak (ellidir). Ben de söz değişmez' buyurdu. Sonra Musa’ya (as) tekrar döndüm. O 'Rabbine bir kez daha müracaat et' dedi. 'Artık Rabbimden haya ediyorum' dedim. sonra yürüdük, Sidretülmüntehâ'ya geldik. Orayı bilmediğim bir sürü renk kuşatmıştı. Sonra cennete girdim. Orada inciden kubbeler vardı. Toprağı da miskti."
Bana Abdân, ona Abdullah (T); Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihâb ez-Zührî, ona Enes b. Mâlik, ona da Ebu Zer'in (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben Mekke’deyken evimin çatısı açıldı ve Cebrail (as) indi. Göğsümü yardı ve onu zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu altın bir tas getirdi ve onu göğsüme boşalttı. Ardından göğsümü kapattı. Elimden tutup beni semâya çıkardı. Dünya semâsına geldiğimizde Cebrail dünya semâsının bekçisine 'kapıyı aç' dedi. Bekçi 'kimdir o?' diye sorunca 'Cebrail!' diye cevap verdi. Bekçi 'yanında kimse var mı?' diye sordu. Cebrail (as) 'evet, yanımda Muhammed (sav) var' diye cevap verdi. Bekçi 'o gönderildi mi?' diye sordu. Cebrail 'evet' dedi. Bunun üzerine kapıyı açtı. Dünya semasına çıktığımızda bir adam gördük. Sağında bir karaltı, solunda bir karaltı vardı. Sağ tarafa baktığında gülüyor, sol tarafa baktığında ise ağlıyordu. 'merhaba, salih peygamber, salih evlat' dedi. 'Ey Cebrail! Bu kim?' diye sordum. 'Bu Âdem'dir (as). Sağ ve sol tarafındaki bu karaltılar çocuklarının ruhlarıdır. Sağ taraftakiler cennetliklerdir. Sol taraftakiler ise cehennemliklerdir. Sağ tarafına bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar' dedi. Sonra Cebrail beni çıkarmaya devam etti ve ikinci göğe geldik. Oranın bekçisine 'Kapıyı aç' dedi. Buranın bekçisi de ona dünya semasının bekçisinin söylediği sözleri söyledi."
Enes b. Mâlik, "Hz. Peygamber (sav) gökyüzünün her bir katında Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. İsa ve Hz. Musa’yı (as) gördüğünü ifade etmiş, ancak onların konumlarından (hangi semada gördüğünden) bahsetmemiş, sadece Hz. Âdem’i (as) dünya semasında, Hz. İbrahim’i (as) ise altıncı semada gördüğünü zikretmiştir" dedi. (Hz. Peygamber (sav) anlatmaya şöyle devam etmiştir: "Cebrail Hz. İdris’e (as) uğrayınca Hz. İdris (as) 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş' dedi. Ben 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'bu İdris' diye cevap verdi. Sonra Musa’ya (as) uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih kardeş,' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. 'Bu Musa' diye cevap verdi. Sonra İsa’nın (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber salih kardeş' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Bana 'o Meryem oğlu İsadır' diye cevap verdi. Sonra Hz. İbrahim’in (as) yanına uğradım. O da bana 'merhaba, salih peygamber, salih evlad' dedi. Cebrail’e (as) 'bu kimdir?' diye sordum. Cebrail (as) 'İbrahim’dir' diye cevap verdi."
(İbn Şihâb der ki): bana İbn Hazm, ona da İbn Abbas ve İbn Habbe el-Ensârî'nin rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sonra beni o kadar yukarıya çıkardılar ki kalemlerin çızırtısını duyar hale geldim."
İbn Hazm ve Enes b. Mâlik'in (r. anhuma) rivayetine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah ümmetime elli vakit namaz farz kıldı. Ben bu emirle döndüm ve Hz. Musa’nın yanına uğradım. Bana 'Rabbin ümmetine ne farz kıldı?' diye sordu. 'Elli vakit namaz farz kıldı' dedim. Bana 'Rabbine dönüp müracaat et, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime döndüm. Elli vakit namazı yarıya indirdi. Tekrar Musa’nın yanına döndüm ve ona durumu anlattım. 'Rabbine dönüp tekrar hafifletmesini iste, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de Rabbime dönüp tekrar niyaz ettim. Rabbim 'O beş vakittir. (Ama) sevap olarak (ellidir). Ben de söz değişmez' buyurdu. Sonra Musa’ya (as) tekrar döndüm. O 'Rabbine bir kez daha müracaat et' dedi. 'Artık Rabbimden haya ediyorum' dedim. sonra yürüdük, Sidretülmüntehâ'ya geldik. Orayı bilmediğim bir sürü renk kuşatmıştı. Sonra cennete girdim. Orada inciden kubbeler vardı. Toprağı da miskti."