11724 Kayıt Bulundu.
Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona Abdullah b. Zam'a'nın rivayet ettiğine göre o Hz. Peygamber'i hutbe verirken dinlemişti. Hz. Salih'in dişi devesini ve bu deveyi öldüren kişiyi anlatıyordu. "O kavmin en bedbaht olanları ileri atıldı" (Şems, 12) ayetini okudu ve şöyle buyurdu: "O dişi deveye doğru, kuvvetli, zorba ve kavminin içinde arkası olan bir kimse atıldı. Bu kişi kavmi içinde, (Mekke'de hatırı sayılı birisi olan) Ebû Zem'a gibiydi." Sonra kadınlardan bahsetti ve şöyle buyurdu: "Biriniz karısını köle döver gibi dövmek ister, ama belki o gece o kadınla birlikte olacaktır" dedi. Sonra hata eseri yellenen kişiye gülmeleri (böylece onu utandırmaları) hakkında konuştu ve "Her insanın yaptığı bir işten dolayı neden gülersiniz ki?" buyurdu.
Ebu Muâviye şöyle demiştir: Bize Hişam, ona babası, ona Abdullah b. Zam'a rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber bu hadiste şöyle buyurmuştur: "Zübeyr b. Avvâm'ın amcası Ebû Zem'a gibi..."
Açıklama: Rivayet muallaktır. Buhari ile Ebu Muaviye arasında inkıta' vardır.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Saîd b. Ebu Saîd el-Makburî, ona da Ebu Şurayh el-Ka'bî'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin. Misafir bir gün izzet ve ikramla ağırlanır. Misafirlik üç gündür. Üç günden fazla (olan misafirlik) ise (ev sahibi için misafire yapılan) bir sadakadır. Misafirin ev sahibini sıkana kadar misafirliği uzatması, helal değildir."
Bize İsmail, ona Mâlik benzer bir hadisi nakletmiş ve şu ifadeyi ilave etmiştir: "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin yahut sussun."
Açıklama: Hadiste geçen “câize”, bir evde misafir olarak kalan kimseye ikram edilen yiyecek-içecek demektir. Bunun ölçüsü, bir gün bir gece misafiri elden geldiğince ağırlamak, ikinci ve üçüncü günlerde ise misafirin bulunmadığı normal günlerde evde yenilen-içilen şeyi ikram etmektir.
Bize Sufyân, ona A'meş, ona Ebu Vâil şöyle rivayet etmiştir:
Usame b. Zeyd'e “Falancaya (Osmân b. Affân'a) gitsen de halk arasındaki fitneyi onunla konuşsan” denildi. Usame “siz benim onunla bu meseleleri konuşmadığımı sanıyorsunuz. Oysa ben onunla gizlice konuşuyorum ama fitne kapısını ilk açan ben olmak istemediğim için konuştuklarımı size aktarmıyorum. Ben Rasullullah'tan (sav) duyduğum bir sözden sonra, hiç bir kimseye, başımda yönetici olduğundan dolayı, 'bu adam insanların en hayırlısıdır' demem” diye cevap verdi. Orada bulunanlar “Rasulullah'ın söylediği hangi sözü işittin?” diye sordular. Usame “ben Rasulullah'ı (sav) şöyle buyururken işittim” dedi:
"Kıyamet gününde bir kişi getirilip, cehenneme atılır ve cehennemde hemen onun bağırsakları karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi değirmen eşeğinin değirmende dönüşü gibi (bağırsakları etrafında) döner. Bunun üzerine cehennem ahalisi o kişinin başına toplanırlar ve 'ey falanca, senin bu hâlin nedir? Sen bize (dünyâda) iyiliği tavsiye edip bizleri kötülükten alıkoymaz mıydın?' derler. O da 'ben size iyiliği tavsiye eder, fakat onu kendim yapmazdım. Yine ben sizleri kötülükten alıkoyardım, ama kendim işlerdim' diye cevâb verir."
Gunder, Şu'be'den, o da A'meş'ten bu hadisi rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muhammed b. Cafer arasında inkıta vardır.
Bize, İshak b. Musa el-Ensarî, ona Ma'n b. İsa el-Kazzâz, ona Malik b. Enes; (T) Bize Kuteybe ona Malik, ona Süheyl b. Ebu Salih, ona babası (Ebu Salih es-Semman), ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Müslüman veya mümin bir kul abdest alırken yüzünü yıkadığında gözüyle işlediği tüm günahlar suyla veya suyun son damlasıyla birlikte dökülür. Elini yıkadığında eliyle işlediği bütün günahlar suyla veya suyun son damlasıyla birlikte dökülür. Nihayet günahlarından tertemiz arınmış olur." Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu "hasen sahih" bir hadistir. Onu Malik, Süheyl'den, o babasından, o da Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Süheyl'in babası olan Ebu Salih, Ebu Salih es-Semman olup, adı Zekvan'dır. Ebu Hureyre'nin adı hakkında ihtilaf edilmiştir. Bazı alimler onun adının Abduşems olduğunu, bazıları da Abdullah b. Amr olduğunu söylemiştir. Muhammed b. İsmail (el-Buharî)'nin görüşü de bu yöndedir ve bu en doğru görüştür. Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu konuda Osman b. Affan, Sevban, es-Sunabihî, Amr b. Abese, Selman ve Abdullah b. Amr'ın rivayet ettikleri hadisler de bulunmaktadır. Ebu Bekir es-Sıddîk'tan rivayette bulunan es-Sunabihî, Rasulullah'tan (sav) herhangi bir şey işitmemiştir. Onun ismi Abdurahman b. Useyle'dir. Künyesi de Ebu Abdullah'tır. es-Sunabihî Rasulullah'a (sav) gitmek üzere yola çıkmış ancak o yoldayken Rasullah (sav) vefat etmiştir. es-Sunabihî Hz. Peygamer'den (sav) pek çok hadis rivayet etmiştir. es-Sunabihî b. A'ser el-Ahmesî ise Rasullah'ın (sav) sahabisidir. Ona da es-Sunabihî denirdi. Onun, 'Rasulullah'ı (sav) "Ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övüneceğim. Benden sonra birbirinizle asla savaşmayın." derken işittim.' şeklinde rivayet ettiği bir hadisi vardır.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî; (T) Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Abdullah), ona Süleyman, ona Muhammed b. Ebu Atik, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyir, ona da Usame b. Zeyd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Bedir'den (savaşından) önce, Rasulullah (sav) üzerinde fedek dokuması saçaklı bir kadife örtü bulunan bir merkebe binip, arkasına da Usame'yi alarak Haris b. Hazrec oğulları mahallesinde bulunan Sad b. Ubade'ye hasta ziyaretine gitti. Yoldayken aralarında Abdullah b. Übey b. Selül'ün de bulunduğu bir meclisin yanından geçtiler. Bu olay Abdullah b. Selül'ün Müslüman olmasından önceydi. Bu mecliste Müslümanlar, müşrikler, puta tapanlar ve Yahudiler karışık halde bulunuyorlardı. Müslümanlardan Abdullah b. Revaha'da orada bulunuyordu. Merkebin kaldırdığı toz bulutu etrafı kaplayınca Abdullah b. Übey kaftanıyla burnunu kapattı ve “Bizim üzerimizi toza bulamayın” dedi. Rasulullah (sav) onlara selam verdi sonra da orada durdu ve merkebinden indi. Onları Allah'a inanmaya davet etti ve onlara Kur'ân okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Übey b. Selül “ey kişi! Eğer bu söylediklerin doğruysa bunlardan daha güzel bir söz yoktur. (Ama) Bizim meclislerimizde bunlarla bizi rahatsız etme. Her kim sana gelirse sen bunları ona anlat” dedi. Abdullah b. Revaha da “Aksine ey Allah'ın Rasulü! Sen bizim meclisimizi Kur'an'la kapla. Zira biz bunu çok seviyoruz” dedi. Bunun üzerine Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine hakaret etmeye başladı, hatta ayaklanıp neredeyse kavgaya tutuşacaklardı. Rasulullah da (sav) onları yatıştırmaya çalışıyordu nihayet sakinleşip sustular. Ardından Rasulullah (sav) merkebine binerek yola koyulup Sad b. Ubade'nin evine ulaştı. Rasulullah (sav) ona "Ey Sad! -Abdullah b. Übey'i kastederek- Ebu Hubab'ın neler söylediğini duymadın mı? O şöyle şöyle şeyler söyledi" diyerek olan biteni anlattı. Bunun üzerine Sad b. Ubade “Ey Allah'ın Rasulü! (sav), babam sana feda olsun. Sen onu affet, bağışla. Sana Kitâb'ı indirene and olsun ki, Allah, sana indirilenle hakkı getirmiştir. Şu Medine halkı, İbn Übey'e yönelmiş ona taç giydirmeye, üzerine de krallara layık olan sarığı sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah onların bu işlerini sana vermiş olduğu peygamberlikle reddedince, bu iş onların kursaklarında kaldı. Böylece İbn Übey de bu gördüğün işi yaptı” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onu affetti. Zaten Rasulullah (sav) ve ashabı, Allah'ın emrettiği üzere müşriklerin ve ehl-i kitabın kusurlarını affediyor, eziyetlerine de sabrediyorlardı. Allah şöyle buyurmuştur: "...Ehl-i kitaptan sözler duyacaksınız..." (Ali İmran-186). Yine Allah şöyle buyurmuştur: "Ehl-i kitaptan bir çoğu isterler ki..." (Bakara-109). Rasulullah (sav), onları affetme hususunda Allah'ın emirlerini uyguluyor, onların kusurlarını affediyordu. Nihayet Rasulullah'a cihad izni verildi. Böylece Rasulullah (sav) Bedir savaşına girdi. Allah, Bedir savaşında kafirlerin yiğitlerinden ve Kureyş'in ileri gelenlerinden bir kısmını öldürdü. Rasulullah (sav) ve ashabı zafer elde ederek yanlarında kafirlerin yiğitlerinden ve Kureyş'in ileri gelenlerinden esirlerle birlikte Medine'ye döndüklerinde İbn Übey b. Selül ve beraberindeki müşrikler, puta tapanlar “Bu iş, Müslümanlar için açık bir zaferdir. Hadi İslam'a girmek üzere, Rasulullah'a (sav)biat ediniz” deyip Müslüman oldular.
Açıklama: Hadiste geçen ayetler aşağıdadır: Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir. (Ali İmran-186) Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. (Bakara-109)
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Hind bt. Haris, ona da Ümmü Seleme'nin (r.anha) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) uykusundan uyandı ve şöyle buyurdu:
"Subhanallah! (Allah (cc) her türlü noksandan münezzehtir) Bu gece ne hazineler, ne fitneler indirildi. Eşlerini kastederek odaların sahiplerini kim uyandırır. Kalkıp namazlarını kılsınlar. Dünyada nice giyinmiş kadınlar vardır ki onlar ahirette çıplaktır."
İbn Ebu Sevr'e İbn Abbas, ona da Ömer (ra) şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber'e (sav) eşlerini boşadın mı? diye sordum. Hz. Peygamber de (sav) "Hayır" dedi. Bunun üzerine ben de 'Allahu ekber' dedim.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ubeydullah b. Abdullah arasında inkıta vardır.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd, ona Sabit, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) bir yolculuktaydı. İsmi Enceşe olan siyahi bir köle de şarkı söyleyerek kadınların bindikleri develeri (hızlı hızlı) sürüyordu. Rasulullah (sav) ona "Kristalleri (kadınları) taşıyan develeri sürerken yavaş ol, Ey Enceşe!" dedi.
Ravi Ebu Kilâbe, Kristallerle kastedilenin kadınlar olduğunu söyledi.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona İbn Ebu Adiy, ona Şu'be, ona Süleyman ve Mansur, onlara Sa'd b. Ubeyde, ona Ebu Abdurrahman es-Sülemî, ona da Hz. Ali şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) ile birlikte bir cenazedeydik. Kendisi düşünceye dalmış elindeki sopayla yeri çiziyordu. Bu esnada şöyle buyurdu:
"Her biriniz için cennette veya cehennemde kalacağı yer boşaltılmış, sizin için hazırlanmıştır." Bunun üzerine sahabiler: Ya Rasulallah! Öyle ise buna dayanıp, güvenemez miyiz? yani (bizim amel etmemize ne gerek var) dediler. Hz. Peygamber (sav):
"Sizler amel edip çalışın. Çünkü herkes niçin yaratıldıysa, o kendisine kolaylaştırılmıştır." buyurdu ve şu ayetleri okudu: "Artık kim verir ve sakınırsa (en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız, onda başarılı kılarız.) (Leyl-5-7)"
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Zühre oğullarının antlaşmalısı ve Ebu Hureyre'nin talebelerinden Amr b. Esîd b. Câriye es-Sekafî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da bunların başına Asım b. Ömer'in (ana tarafından) dedesi olan Asım b. Sabit el-Ensârî'yi kumandan yaparak gönderdi. Bu birlik, Mekke ile Usfân arasında Hede mevkiine vardıkları zaman bunların haberi, Huzeyl kabilesinden Lıhyân oğullan denilen bir obaya geldi. O kabile halkı ikiyüze yakın okcu ile bunları yakalamak için yola koyuldu ve onların ayak izlerini takip ettiler. Nihayet keşif birliğinin konaklayıp da Medine'den azık olarak getirdikleri hurmaları yemiş oldukları yeri buldular ve "işte bu Yesrib hurmasıdır" deyip takibe devam ettiler.
Birlik kumandanı Asım ve arkadaşları onların geldiğini görünce yüksek bir yere sığındılar. Takipçi gurup onları çepçevre kuşattılar ve onlara "aşağıya inip teslim olun. hiçbirinizi öldürmeyeceğimize dair size söz ve garanti veriyoruz" dediler. Birlik kumandanı Asım b. Sabit "Ey Arkadaşlarım, bana gelince ben kâfirin zimmetine girmem" dedikten sonra "Allah'ım Peygamberine bizden haber ver" dedi. Bu esnada kâfirler Müslümanlara ok attılar ve Asım'ı yedi arkadaşı ile birlikte şehit ettiler. Onlardan üç kişi: Hubeyb, Zeyd b. Desine ve başka bir adam, onların, verdiği söz ve garanti üzerine inip teslim oldular. Düşmanlar onları yakalayınca yaylarının kirişlerini çözdüler de bunlarla onları bağladılar. Üçüncü adam "bu ilk ihanettir. Vallahi ben sizlerle yolculuk etmem. Benim için şu öldürülen şehitlere uymak vardır" deyip gitmemekte diretti. Onlar onu sürüklediler ve Mekke'ye götürmek için çabaladılar. O da onlarla beraber olmamakta diretti, onu da öldürdüler. Hubeyb ile İbn Desine Mekke'ye götürüldüler ve nihayet Bedir Savaşından sonra onları sattılar. Hubeyb'i, Hâris b. Âmir b. Nevfel b. Abdumenâf oğulları satın aldı. Hubeyb Bedir günü Hâris b. Âmir'i öldürmüştü. Hubeyb onların yanında esir olarak bir süre kaldı.
Bana Übeydullah b. Iyâz, ona da Hâris'in kızlarından biri şöyle haber verdi: Nihayet onu öldürmeye karar verip birleştiklerinde Hubeyb, etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için Hâris'in kızlarının birinden bir ustura istedi. Kadın ona usturayı verdi. (Kadın der ki:) "Ben farkında değilken Hubeyb kendisine doğru gelen oğlumu aldı, ben oğlumu, elinde ustura olan, Hubeyb'in kucağında oturmuş vaziyette buldum ve onu ustura ile öldürecek diye çok korktum. Hubeyb yüzümdeki bu korkuyu anladı ve bana 'çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben bunu yapacak değilim' dedi. Vallahi ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi bir gün ben onu, kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımı tutarak yerken görmüşümdür. O zaman Mekke'de hiç meyve yoktu" demiştir. Kadın şöyle derdi: "Bu muhakkak ki Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızıktır".
Nihayet Hubeyb'i harem olmayan bir bölgede öldürmek üzere Harem'den çıkardıklarında, Hubeyb onlara "bırakın da iki rekat namaz kılayım" dedi. Onlar kendisini serbest bıraktılar. O da iki rekat namaz kıldı. Ardından "Vallahi eğer bende ölümden bir korku olduğunu sanmasaydınız, daha uzun namaz kılardım" dedi ve "Allah'ım, onların hepsini say (kökünü kurut). Ben Müslüman olarak öldürüldükten sonra nasıl öldürüldüğüme hiç aldırmam. Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir. Bu ölüm Allah'ın Zâtı (O'nun rızâsını arama) yolundadır. Eğer o isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine bereketler ihsan eder!" demeye başladı. İbn Hâris onu öldürdü. İşte böylece Hubeyb, hapsedilerek öldürülen her Müslüman için iki rekat namaz kılma sünnetini ilk koyan kimse oldu.
Allah şetit olduğu gün Asım b. Sabit'in duasını kabul etti ve Hz. Peygamber (sav) de musibete uğradıkları gün onların haberini sahâbesine haber verdi. Kureyş'ten birtakım insanlar, birlik kumandanı Âsım'ın öldürüldüğü konuşulduğu zaman, ondan tanımaya yarayacak bir şey getirmeleri için Âsım'ın cesedinin yanına insan gönderdiler. Asım, Bedir günü onların büyüklerinden birini öldürmüştü. Allah Asım'ı korumak için bal arısı veya eşek arısından gölgeleyici bulut gibi bir sürü gönderdi de, Kureyş'in elçilerinden onu korudu ve onlar Asım'dan bir şey kesip almaya muktedir olamadılar.
Sonra Rasulullah (sav) ordu içinde ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan afiyet isteyiniz. Fakat sizler düşmanla karşılaştığınız zaman da sabrediniz ve biliniz ki cennet muhakkak kılıçların gölgeleri altındadır."
Ardından Rasulullah (sav) şu duayı yaptı:
"Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, orduları bozguna uğratan Allah'ım! Sen onları hezimete uğrat ve bizi muzaffer eyle."
Musa b. Ukbe'nin naklettiğine göre Salim Ebu Nasr şöyle demiştir: 'Ben Ömer b. Ubeydullah'ın katibiydim. Ona Abdullah b. Ebu Evfâ'dan (ra) gelen mektupta Rasulullah'ın (sav): "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz." buyurduğu yazıyordu.'