Giriş

Bize Muhammed b. Cafer, ona Avf, ona Ebu Recâ el-Utâridî, ona da Semure b. Cündüb (ra) şöyle demiştir:

"Rasulullah (sav), ashabına sıkça 'Aranızda rüya gören oldu mu? Bana anlatsın, Allah’ın dilediği gibi yorumlayayım' buyururdu. Bir gün sabah vakti bize kendi gördüğü rüyasını şöyle anlattı: Bu gece bana iki kimse geldi. Onlar beni uyandırdılar ve dediler ki: ‘Haydi çık!’ Ben de onlarla beraber çıktım. Bir adama uğradık, sırtüstü yatıyordu. Başucunda bir başka adam duruyor, elinde büyük bir taş vardı. O taşı adamın başına indirdi, başı parçalandı. Taş yuvarlanıp uzağa gitti. Adam gidip taşı getirinceye kadar, başı eski hâline döndü. Sonra aynı işlemi tekrar yaptı. Ben Sübhanallah! Bunlar da kim?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Bir diğer adama uğradık; sırtüstü yatıyordu. Başucunda demirden kanca tutan bir adam vardı. Kancayı yüzünün bir yanına geçiriyor; ağzını kulak arkasına, burnunu ve gözünü de ensesine kadar yarıyordu. Sonra öteki tarafa geçiyor, aynı işlemi orada yapıyordu. Bir taraf bitince öteki taraf eski hâline dönüyordu. Ben 'Sübhanallah! Bunlar da kim?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Sonra tandıra benzer bir yapıya geldik. İçinden sesler ve gürültüler geliyordu. İçine baktık; kadın ve erkek çıplak insanlar vardı. Altlarından alevler yükseliyor, onlara değince bağırıyorlardı. Ben 'Bunlar kim?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Sonra kan gibi kırmızı bir ırmağa geldik. İçinde bir adam yüzüyordu. Kıyısında ise önünde bir yığın taş bulunan bir adam vardı. Yüzen adam kıyıya geldiğinde ağzını açıyordu, kıyıdaki adam onun ağzına taş koyuyordu. Adam tekrar yüzüyor, yine dönüp geldiğinde ağzına taş koyuyordu. Ben 'Bu da nedir?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Sonra yüzü son derece çirkin bir adama geldik. Yanında bir ateş vardı, ateşi karıştırıyor ve etrafında dolaşıyordu. Ben 'Bu da kim?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Sonra baharın her çiçeğinden oluşmuş yemyeşil bir bahçeye geldik. Ortasında boyu çok uzun bir adam vardı; başı göğe ulaşıyordu, neredeyes başını göremiyordum. Etrafında görebileceğim en çok ve en güzel çocuklar bulunuyordu. Ben 'Bu kim, bunlar kim?' dedim. Onlar bana 'Yürü, yürü' dediler. Sonra daha önce hiç görmediğim kadar güzel ve büyük bir bahçeye vardık. Bana 'Buraya çık' dediler. Çıktık. Karşımıza altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehir çıktı. Kapısına geldik, izin istedik, kapı açıldı ve içeri girdik. İçeride bedenin yarısı en güzel, yarısı da en çirkin insanlardan oluşan bir topluluk vardı. Onlara 'Şu nehre gidin' denildi. Önlerinde bembeyaz ve enine akan bir nehir vardı. Girdiler, sonra bize geri döndüler, çirkinlikleri gitmiş, en güzel suretle dönmüşlerdi. Onlar bana 'İşte bu Adn cennetidir. Şurası da senin makamındır.” Gözümü yukarı kaldırdım, beyaz bulut gibi bir köşk gördüm. Bana 'İşte orası da senin makamındır' denildi. Ben, 'Allah sizi mübarek kılsın, bırakın gireyim' dedim. Onlar, 'Şimdi değil; fakat sen oraya gireceksin' dediler. Ben 'Bu gece çok acayip şeyler gördüm. Nedir bunlar?' Onlar bana şöyle anlattılar:"

'Bizler Sana haber verelim: İlk gördüğün, başı taşla ezilen adam; Kur’an’ı alıp da onu terk eden ve farz namazı uyuyarak bırakan kişidir. Yüzü demir kancayla yarılan adam, sabah erkenden evinden çıkıp bir yalan söyleyen, sonra yalanı tüm ufuklara yayılan kişidir. Tandırdaki çıplak kadın ve erkekler; zina eden erkek ve kadınlardır. Nehirde yüzen ve taş yutan adam; faiz yiyendir. Çirkin yüzlü, ateş başında duran adam; cehennemin bekçisi Mâlik’tir. Bahçedeki uzun boylu adam; İbrahim'dir (as) Onun etrafındaki çocuklar ise fıtrat üzere ölen bütün çocuklardır. Semure der ki: Bunun üzerine Müslümanlardan bazıları 'Ey Allah’ın Rasulü, müşriklerin çocukları da mı?' dediler. Rasulullah (sav) 'Evet, müşriklerin çocukları da' buyurdu. (Melekler devamla şöyle dediler:) Bedeninin yarısı güzel, yarısı çirkin olanlar ise; amellerini karışık işleyen, iyilik ve kötülüğü birlikte yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir."


Açıklama: Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir.

    Öneri Formu
68147 HM020354 İbn Hanbel, V, 9