Giriş

Bana Mâlik, ona Atâ b. Abdullah el-Horasânî, ona Kufe’deki Burem pazarında yaşlı bir zat, ona Ka‘b b. Ucre şöyle demiştir:

"Rasulullah (sav) benim yanıma geldi, o sırada arkadaşlarıma ait bir çömleğin altındaki ateşi harlıyordum. Başım ve sakalım bitlerle dolmuştu. Rasulullah (sav) alnımı tuttu ve 'Bu saçları kes ve üç gün oruç tut ya da altı yoksula yemek yedir' buyurdu. Rasulullah (sav) yanımda keseceğim kurban olmadığını biliyordu."

Mâlik hastalık sebebiyle fidye hususunda şöyle demiştir: Bu hususta hüküm şudur: Herhangi bir kimsenin, üzerine fidye vacip olmadan (yani yasak fiili işlemeden) fidye vermesi gerekmez. Kişinin kefareti, ancak kendisine vacip olduktan sonra geçerlidir. Böylelikle kişi, fidye olarak, ister kurban keser, ister oruç tutar, isterse sadaka verir ve bunu dilerse Mekke’de, dilerse başka herhangi bir memlekette yapabilir.

Mâlik der ki: İhramlı bir kimsenin, başında bir rahatsızlığa yakalanması hali hariç, ihramdan çıkıncaya kadar, saçının herhangi bir miktarını yolması, tıraş etmesi ve kısaltması uygun değildir. Bu durumda ona yüce Allah’ın kendisine emrettiği gibi fidye icap eder. (İhramlı bir kimsenin) tırnaklarını kesmemesi, bir bit dahi olsa öldürmemesi, onu başından ya da derisinin üzerinden ve elbisesinden yere atmaması gerekir. İhramlı bir kimse onu derisinin yahut elbisesinin üzerinden atması halinde bir avuç yiyecek (sadaka) versin.

Mâlik der ki: Kim burnundan veya koltuk altından bir kıl koparırsa, yahut vücuduna nûre (kıl giderici kireçli madde) sürerse, veya başındaki yara sebebiyle zorunlu olarak saçını tıraş ederse, ya da hacamat yaptırmak için ense kısmını tıraş ederse — ister unutarak, ister bilmeden yapsın — bütün bu durumlarda fidye gerekir. Ancak kişinin hacamat için başını tıraş etmesi uygun değildir. Kim bilmeyerek şeytan taşlamadan önce başını tıraş ederse, onun da fidye vermesi gerekir.


    Öneri Formu
36490 MU000945 Muvatta, Hacc, 78