1 Kayıt Bulundu.
Bize Hasan b. Abdülaziz, ona Abdullah b. Yahya, ona Hayve, ona Bekir b. Amr, ona Bükeyr, ona da Nâfi şöyle demiştir:
Bir adam İbn Ömer'e (r.anhuma) geldi ve “ey Ebu Abdurrahman! Allah'ın Kitabı'nda zikrettiği "Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa..." (Hucurât, 49/9) ayetini işitmedin mi? Allah'ın Kitabı'nda zikrettiği üzere, seni Müslümanlar arasındaki savaşa katılmaktan men eden şey nedir?” diye sordu. İbn Ömer de “Ey kardeşimin oğlu! Allah'ın "Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona öfkelenmiştir, ona lanet etmiştir ve ona çok büyük bir azâb hazırlamıştır." (Nisâ, 4/93) buyruğunu dikkate alarak savaşmaktan uzak durmak bana bu ayeti dikkate alarak savaşmaktan daha sevimlidir” dedi. Bu cevap üzerine o kimse “Şüphesiz ki Allah "bir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın..." (Bakara, 2/193) buyuruyor” dedi. Bunun üzerine İbn Ömer “Biz, Rasulullah (sav) zamanında o savaşı müşriklere karşı yapmıştık. Müslümanlar o zaman sayıca azdı. Kişi dininden dolayı baskıya maruz kalır; Müşrikler onu ya öldürür ya da onu zincire vururlardı. Nihayet Müslümanlar çoğaldı, artık hiçbir fitne kalmadı” dedi. Bunun üzerine o (Haricî) kişi, İbn Ömer'in, savaş konusunda kendisiyle aynı görüşte olmadığını görünce “peki, Ali ve Osman hakkındaki görüşün nedir?” dedi. İbn Ömer de “Ali ve Osman hakkındaki görüşüme gelince; Allah, Osman'ı affetmiştir. Fakat siz onu affetmek istemediniz. Ali'ye gelince; O, Rasulullah'ın amcasının oğlu ve kızının kocasıdır.” Sonra eliyle Fâtıma'nın mezarına işaret ederek “İşte şu, Peygamber'in kızıdır” veya “O'nun kızı işte şu gördüğünüz yerdedir” dedi.